Bir varmış bir yokmuş. Ewel zaman içinde, kalbur saman içinde uzak diyarlarda küçük bir kız çocuğu, küçük bir kadının ruhunda ölü bu
lunmuş. Küçük kızın cesedini gören gelecek, geçmişin intihar ettiği yer
olmuş. Ruhunda bir ceset taşıyan küçük kadının gözyaşları birer abrus' tohumuna dönüşmüş. Hiçlik, topraklann altına damar gibi yayılmış.
Karanlık her yeri sarmış.
Ardından karanlığın içinde bir kibrit yanmış.Geçmiş, geleceğin üzerinde kendini ateşe vermiş ve gelecek, geçmişle
birlikte yok olmaya başlamış.
Masalı anlatan sesim tüm zamanın üzerine yayıldığında bir kız ço
cuğu uçuruma doğru koşuyordu, uçurumun dibindeyse dipsiz bir deniz
uzanıyordu. Ben hiçliğin ortasında, başımı kaldırmış kendi etrafımda
dönüyordum. Belimden aşağı sarkan karanlık, bir etek gibi açılarak et
rafımda dalgalanıyor, her yere yayılıyordu.Kendi etrafımda usulca döndüğümde dalgalanan karanlığın içinden
binalar yükseliyor, aralanna boş sokaklar uzanıyordu. Ağaçlar sıralanıp
orman oluyor, nehirler denizlere dökülüyordu.
Sonra duruyordum.Belimden aşağı sarkıyordu karanlığın eteği, sonra her şey yok oluyordıL
Zaman yanıyordu ve banyoda biriken buhar, zamandan yükselen dumana kanşıyordu.Sıcak buhar tenime dokunurken gözyaşlarım yerini sessiz iç çekişlere bırakmış, düşüncelerimin cesedi hislerimin üzerinde yüzmeye başlamıştı. Depremin kökleri içimde çürüse de geride bıraktığı harabe, zihnimin mezarlığı olmuştu. Bir yerlerde kurtların pençeleri hala toprağın üzerinde yara açıyor, küçük bir kız çocuğu hala koşuyor, elimden kayan kolye denizin dibine yavaşça çöküyordu ama artık uzaklarda, sessizli-ğin çit gibi örüldüğü, topraklarında ayak izlerinin bile unutulmadığı bir mezarlık vardı.
Gevşeyen bedenimde serbest kalan acı lav misali akmaya başladığında sanki 'tenimde yanan damarlarımla bir ölüm haritası çizecekti.
Başımı kaldırıp yanağımı Ediz'in göğsüne yaslarken o da en az benim kadar sessizdi.
Duvarların ardındaki Doğa bir elini duvarlarımızm üstüne koymuş, artık şeffaflaşan tuğlaların ardından kırgın ve şaşkın bir halde bizi izliyordu. Kırgındı çünkü Ediz'in bana verdiği güveni sığdırmak için kazdı
ğım yer yine kendi içimdi. Zaman o güveni benden aldığındaysa kanım
o boşluğa yavaşça sızacak ve ben kendi içimde boğulacaktım. Şaşkındı
çünkü Ediz'in hissettirdiği acı bile yaşamın çevrilen sayfalarından gelen hafif bir esinti gibi tenimin üzerinde süzülüyordu; hissettirdiği acıda dahi güvenin, şefkatin ve yaşamın güzelliği vardı."Daha iyi misin?" diye sordu sessiz bir şekilde. Sesi, bir yazarın
sayfanın üzerine kendini bırakarak intihar eden gözyaşını anırnsabyordu.
Mürekkep dağılıyor, yazar tükeniyor ama o var oluyordu. Hissettiğim acı katlandıkça teni beni içine çeken bir bataklığa dönüşüyordu. Hiçbir şey söylemedim. Kelimeler birer mezar taşı gibi dilimde dik duruyordu,
sesim onları yerinden oynatıp dudaklarımdan düşüremiyordu. İyi miydim? Bilmiyordum. Kendi taşlarınm içine devrilmesiyle yok olan bir kuyu gibi hissediyordum."Sessizliğin hoşuma gitmiyor," diye homurdandı Ediz. "Sessiz kalma."
Gözlerim yavaşça kapanırken kendimi çok yorgun hissettiğimi fark ettim. Ne söylememi istiyordu? Ne söyleyebilirdim ki?
"Çok yorgunum," diye mırıldandım pürüzlü bir sesle, bedenimi sıkıca saran kolları beni ayakta tutuyordu. "Gerçekten yorgunum. Sadece
sussak Ediz? Olmaz mı"?"
.. .. "Anlatırsan daha kolay olur," diye diretince gözlerime perde gibi ortulen göz kapaklarım boş bir sahneye aralandı. Sanki duygular uzunzaman önce gözlerimin kıyılanndan çekilmişti ve göz bebeklerimdeki 0 boşluğa örümcek ağlan örülecekti.
Benden korktuğunda bile bana sığınman ...Güçsüz kollanmı ona daha da sıkı sardığımda içimde yankılanan sesi kendi sokaklanmm gökyüzüne tutunan bulutlannda bir gök gürü]. tiisü, bir fırtına elçisi gibiydi. Sanki bana tokat atsa bile onun kollanna sığınacaktım ve bu gerçek bana çok aşağılayıcı bir duruma düştüğüm hissini veriyordu.
Suçluluk duygusu ruhumda yüzen ve kendini sırtındaki ölümcül yüzgeçleri ruhumun yüzeyinde göstererek belli eden bir canavar gibiydi, sürekli benimleydi.
Kendime karşı hissettiğim suçluluk duygusu ruhuma kanın kızıllığının yayılmasına sebep olduğunda ondan uzaklaşmaya çalışarak yorgun bir sesle, "Bana yapılan onca şeyi tekrar anlahrsam daha mı kolay olur?" diye sordum ama Ediz uzaklaşmama izin vermedi, kollan bedenimi daha sıkı sardı. Hatta güç kullandığı için sanki kollarından tenime hafif bir acı akımı yayılıyormuş gibi geliyordu.
"Tamam," dedi Ediz yüzünü tekrar boynuma saklarken. "Susalım."
"Bana hiçbir şey anlatmıyorsun ve benden bir şeyler anlamamı
bekliyorsun." Görmesem de kaşlarını çattığını hissetmiştim. Bir an aklında dönüp birbirine çarpan ve dökülen düşüncelerin sesini duyar gibi oldum.
Ben ondan, "Keyfin bilir," cümlesini beklerken, "Benim anlatacak bir şeyim yok," dedi. Bu bana azıcık da olsa araladığı kapmm göstergesi miydi?
"Ama benim çok sorum var," diye mınldandığımda kaşlanmn iyice çahldığını tahmin edebiliyordum.
"Sorular mı? Benimle ilgili bir şeyleri merak mı ediyorsun?" Sesindeki şüphe benim de kaşlanmm çatılmasına sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANCI VEYL
RomanceYABANCI VEYL Öznur Yıldırım kaleme aldığı basılı bir kitaptır 14 Şubat 2017 yılında yayımlanmıştır