Test

0 0 0
                                    

Homurdanarak elimdeki poşetleri sallaya sallaya yürütken bir yandan da buz gibi soğuk havada nefesimi dışarı vererek duman çıkartıyordum. Botlarımla kar'a çıka bata yürürken ağacın gövdesinde bacaklarını kendine çekmiş oturan bir çocuk gördüm.

Şok içinde olduğum yerde kaldım, ben üstümdeki 5 kat kıyafetlerle bile donarken bu çocuk şortla nasıl duruyordu? Ayrıca kısa kolluydu.

İki elimdeki poşeti de hızla arabamın bagajına attım, bagaj gürültülü bir sesle kapandığında arabama binmeye hazırlanıyordum ki çocuk çıkan sesle başını kaldırıp bana bakınca göz göze geldik.

Kıpırdamadan onu izledim, porselen bir bebek gibiydi. Gerçek olup olmadığındam şüphe ettim, kısa, dağınık siyah saçları ve uzaktan renginden tam emin olamadığım yeşilimsi gözleri vardı. Pürüzsüz beyaz teniyle de tam bir bebeğe benziyordu.

Yutkunarak ona doğru bir adım attım, bu soğukta onu burada bırakmaya vicdanım el vermiyordu ne yazık ki.

Yanına kadar yürüdüm ve önünde eğildim, yüzüme sıcak bir gülümseme kondurarak elimi omzuna koydum. İrikilse de geri çekilmedi.

Yakından bakınca daha da tatlıydı, yeşil gözlerini kırpıştırıp hafifçe kaşlarını çattı.

"Merhaba." Dedim sesimi nazik tutamaya çalışarak. Tepki vermeden beni izledi. "Bu soğukta ne yapıyorsun? Aileni mi kaybettin?" Dedim merakla. Başını iki yana salladı ve konuştu. "Ailem yok, evim de yok." Sesi o kadar güzeldi ki tekrar yutkunmak zorunda kaldım. "Bu soğukta burada durursan ölürsün, farkındasın değil mi?" Dedim omzunu bir kez okşayıp. Başını yavaşça olumlu anlamda salladı.

Ayağa kalkarak elimi ona uzattım, kaşlarını kaldırarak bir bana bir de elime baktı. En fazla 8 yaşında duruyordu, bir kaç günlüğüne evimde kalabilirdi. Sonrasında ailem onu yetimhaneye bırakırdı.

"Benimle gelmek ister misin?" Şok içinde yüzümü izledi, ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışır gibiydi.
"Yük olmak istemem..." diye mırıldandı tatlı bir sesle, elimi 'hadi' der gibi hafifçe sallayınca son bir kez elime baktı. Küçük elini avucuma bırakınca onu tutup kendime çektim.

Yaşına göre çok küçük duruyordu, ayrıca çok kısaydı ve incecikti. Titrediğini hissedebiliyordum, elini bırakmadan onunla arabama doğru ilerledik. Ön koltuğun kapısını onun için açtım, dikkatli bir şekilde arabaya bindirdikten sonra kapısını kapattım ve kendi koltuğuma geçip arabayı çalıştırdım.

Isıtıcıyla birlikte araba yavaş yavaş ısınırken karanlıkta sürmeye devam ettim. Etraf sessizdi, tek ışık sokak lambaları ve arabamın farlarıydı.

Fakat bir anda araba durdu, kaşlarımı çatarak öne atılmıştım ki bir anda sokak lambaları da sönünce karanlıkta kaldık. Hiçbirşey göremiyordum, yanımda oturan çocuğa elimi uzatmıştım ki yan koltuğun boş olduğunu fark ettim. Elimle karanlıkta oturduğu koltuğa birkaç kez vurarak yokladım ama yoktu.

"Çocuk?" Diye mırıldandım kendi kendime. Acaba kafayı mı yemiştim?

Hayır, emindim. Bunların hepsi yaşanmıştı. O halde çocuk neredeydi? Arabadan çıkması imkansızdı çünkü çıksa görürdüm, ayrıca duyardum da. Araba hareket halindeyken de çıkamazdı.

Panikle arabanın kulpunu her tarafa dokunarak bulduktan sonra kapıyı açıp indim, bomboş sokağı aydınlatmada ay bile başarısız olmuştu.

"Çocuk?" Diye bağırdım bu sefer daha yükses sesle.

Ne yapacağımı bilemeyerek hızla etrafımda döndüm. Telefonumu da bulamıyordum.

Tam o anda, bana doğru yürüyen birini gördüm, bu bir erkekti, evet. Karanlık sokakta ışığı her yere yayılıyordu. Yanıma kadar yürüdü ve boyuma gelebilmek için eğildi, seçebildiğim tek şey yeşil gözleri oldu. Daha sonra zar zor siyah saçlarını seçtim. Bu o çocuğa benziyordu ama artık 8 değil 20'li yaşlarda duruyordu.

UYUMSUZWhere stories live. Discover now