"Her şeyin bir sonucu vardır. En saçma, en gereksiz gördüğümüz şeyin bile. Örneğin yazdığımız yazı bir ucun bitmesine neden oluyor. Peki ya hisler, yaşananlar ve travmalar bunlar neyin bitmesine neden oluyor? Bir hayatı bitiriyor, tertemiz sayfaları kirletiyor.
Hisler... Keşke hisler olmasaydı diyorum bazen. O zaman hiç canımız yanmazdı ama mutlu da olamazdık.
Yaşananlar... Yaşanan tüm anıları ellerimde biriktirip bir denize atmayı çok isterdim. Hepsini unutmak ve bir daha hiç hatırlamamak. Ama bazen yaşanılan acılar da unutulmamaya boyun eğdirilirdi. Çünkü acı gerçeklerde gerekliydi. O acı birinden kalan son hatıran olabilirdi.
Travma... Tanıdık her iz onu aklına getirirdi. Bir bakış, bir sarsıntı, bir oyuncak, belki de bir toka... Onu aklına getiren her şey olabilirdi. Böylece unutamazdın. Kimseye de anlatamazdın ya da anlatırdın ve anlamazdı. Kimse kimseyi anlayamaz. Bu bir hayatın gerçeğidir. İnsan bir tek kendini anlayabilir. Başka birinde hep eksik kalan taraflar vardır ve bunu asla öğrenemezsiniz."
~~~
Her şeyi unutabilir miydim? Sil baştan yepyeni bir hayat... ama olmazdı, yapamazdım. Eğer her şeyi unutursam onu da hatırlayamazdım. Acı da olsa onu unutamazdım.
Kışın soğuk rüzgarları esiyordu. Tenime her rüzgar çarptığında titriyordum. Ama o günkü kadar acıtmıyordu. Hiçbir rüzgar o günkü kadar acıtamazdı.
Yerlerde yavaş yavaş eriyen karlar vardı. Kimi kar hâlâ ilk hali gibi bembeyazdı, kimisinin ise üstü kirletilmişti.
Karlar da insanlar gibiydi. Yeryüzüne ilk indikleri zaman tertemizdiler ama gün geçtikçe kirleniyorlardı. O bembeyaz saf kar, kapkara kirli bir kara dönüşüyordu.
İnsanlarda böyleydi, gün geçtikçe değişiyorlardı. Bir süre sonra eski hallerinden eser kalmıyordu.
Şu an hiç bilmediğim bir sokağın ortasındaydım. Arabayı park etmiş, hastaneye doğru ilerliyorduk. Bir gün aklıma Ankara da hastaneye gideceğim hiç gelmezdi. Biri gelip söylese dalga geçiyor diye düşünüp sinirlenirdim. Ama hayat hiç tahmin edemeyeceğimiz sürprizler sunuyordu önümüze. Biz de o sürprizin içinden ne çıkacağını bilemiyorduk. Zamanla her şeyi öğreniyorduk.
Hastane kapısından geçtiğimde tenime ılık hava geldiğinde rahatladım. Dışarısı çok soğuktu, Ankara'nın çok soğuk bir şehir olduğu söyleniyordu. Hatay buraya göre çok daha sıcaktı. Memleketimi özlemiştim.
Hastane girişinde büyük bir balık akvaryumu vardı. İçindeki turuncu balığı görünce yüzüm asıldı.
"Mandalina."
Annem dönüp bana baktı, "Bir şey mi dedin?"
İçimden söylediğimi sanıyordum ama galiba sesli söylemiştim, "Yok, öyle mırıldandım sadece. "
Her iz geçmişi hatırlatabilir miydi? Bana hatırlatıyordu.
Psikiyatrist yazan tabelanın yanındaki kapıdan geçtik, "Tamam."
Annem bize bekleme koltuklarını işaret etti, "Siz şurada oturun size fiş kesip geleceğim."
Ablam koluma geçti, "Tamam. Hadi gel gidelim." Hiçbirimiz iyi değildik. Yaşananlardan sonra iyi olan birinin olduğunu sanmıyordum. Sırayla psikiyatriste geçecektik. Bu sefer sadece ben değildim ve artık uyumam o kadar zorlaşmıştı ki. Yatağımda yatarken deprem oluyormuş gibi hissediyordum. Ayrıca gerçek gibi geliyordu. Ama birine sorduğumda gerçekten deprem olmadığını söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASRIN FELAKETİ
Casuale"Ölmeyeceksin," diye fısıldadı annesi ama sesinde umut yoktu, sadece umudunu yitirmiş, çaresiz bir kadının sesiydi bu. "Hepimiz yaşayacağız, buradan gideceğiz ama şimdi arabaya geçmemiz gerek, çok ıslandık." Yüzünü annesine çevirdi, yaşla dolup ta...