Denildi mi bir yere Türk beldesi... gözüm al bayrak arar, kulağım ezan sesi.
Selamlarrrr
İşte yeni bölümle karşınızdayımmmm. Umarım beğenirsiniz.
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
...
Temur Asaf Yaman'dan...
Başım şiddetle ağrırken yüzümü buruşturmamak için zor tuttum. Sırtım cayır cayır yanıyordu. Siktir, bu acıyı çok iyi biliyordum. Kurşun yarası. Anıların pis hatırası zihnime üşüşürken acıyla inlememek için kendimi zor tuttum. Biri beni canlı canlı dikiyordu.
"Ölür mü dersin doktor?"
Bu ses... bilincimi yitirmeden önce hatırladığım sesti.
"Yok, ölmez. Çok kan kaybetmiş amma dirençli. Her tarafı kurşun izi, daha önce de atlatmış."
İğne derimi bir kez daha delip geçtiğinde acıya alışmaya başladım. Beni sırtımdan vurmuştu. Neyse ki omurgama denk gelmemişti.
"Barzan," Dedi hemen yanımdan gelen ses. "Ayakta adam dikiyorum, narkoz bile vermeme izin vermedin. Kurşunu bile içinden çıkardığımda deli gibi uzaklaştırdı beni yanından. Acaba biraz narkoz mu versek?"
O adi şerefsiz buradaydı demek. Ayağa kalkıp boğazını sıkmak istiyordum. Ama bunu yapacak halim yoktu. Göz kapaklarımı bile hareket ettiremiyordum. İğnenin bedenime battığını hissediyor ama bir tepki veremiyordum.
"Verme," Dedi tanımadığım bir ses. "Sevgili abimin uyanması gerekiyor konuşması için, değil mi? Acıyı hissederse uyanır."
Abi?
Burada tam olarak ne boklar dönüyordu? Ya annem, o nasıldı acaba?
Ense kökümde ki sızı büyüyordu. Bilincim çektiğim acıdan dolayı kapanırken bana bir şey verdiklerine emindim. Bir dikilmeyle ya da kafama vurulmayla bu kadar sersemleyecek biri değildim. Daha önce kendi kendimi dikiyordum, acı o kadar da katlanılmaz değildi. Muhtemelen bana kısa süreli felç geçirtecek bir şey vermişlerdi. Çünkü her ne verdilerse sanki dokularımı bir bir uyuşturuyordu. Sonrası zaten karanlıktı.
...
Karnıma vurulan darbeyle beraber geriye doğru savruldum. Büyük ihtimalle beni konuşturmaya çalışacaklardı. Sorun değil, istediklerini yapsınlardı. Ben bunların daha acısını tıpkı diğerleri gibi eğitim amaçlı görmüştüm. Acı benim için katlanılmaz değildi.
Süliet elinde ki sopayı kaldırarak tekrar karnıma vurdu. "Hadi ama abi, insan bu kadar uyur mu? Çok mu canını yaktık yoksa?"
Ağzımda ki kanı yüzüne tükürerek vuruşundan etkilenmemiş gibi kanlı dişlerimle gülümsedim. Acıyı hissetmeye bayılıyordum. O tatlı sızı vücudumda can bulduğunda beni yaşadığıma inandırıyordu.
"Kıyafetlerimi kırıştırmak dışında bir boka yaradığın yok."
Görüş alanım gittikçe netleştiğinde içerisi boğucu bir karanlığa esirdi. Şimdiye beni bulmaları gerekiyordu. Karnımın içinde, organlarımın arasında bir çip varken beni bulmamaları çok saçma geliyordu. Süt çocuğu öfkeyle soluyarak karnıma daha sert vurdu. İşte bu kıyafetlerimi kırıştırırdı. Sırtım çok fena acıyordu. Diri diri dikildiğimi düşünecek olursak dikişlerimin açıldığına bahse vardım.
Sinir bozucu bir şekilde güldüm. "Biraz daha sert olabilir. Bu beni tatmin etmedi süt çocuğu."
Tam öfkeyle bir daha vuracaktı ki biri sopanın ucunu tutarak buna engel oldu. Sonra onu gördüm. Çoğu terörist gibi giydiği krem rengi şalvar ve beyaz gömleğiyle tam karşımda duruyordu. En iğrenç olan da buydu işte. Onun gençlik halinde ki yüzü gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL KOKAN BARUT
Teen FictionÖlmek için yetiştirilmiş bir tim; Gölge Timi. Onlar birer bombaydı, ölüm günleri bile belirlenmişti. Onlara Ölümün Gölgeleri derlerdi, çünkü siz Ölümün Gölgesinin üzerinize çöktüğü zaman anlardınız ölümle aranızda olan bir adımı. Kurallar vardır örn...