Belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur? Belki acı da mutluluk kadar çıkarınadır?
(Dostoyevski)
Bölüm şarkıları.
Kolay değildir.
Hoşçakal (Emre aydın)
*
Suskunluk insanın canını yakar mıydı? Siniri bile başım gözüm üstüne dediğiniz kişinin size tek kelime dahi etmemesi ne kadar can yakar? Biz insanların hep canı yanmak zorunda mı?
Konuşmak, susmak, beklemek, gerçekle yüzleşmek, yalanlar... hepsi can yakıyordu, Bile bile yürüyorduk. Camlar paramparça olmuş, ilerlesek başımıza ne geleceğini biliyoruz ama ayağımıza batan cam umurumuzda olmadan yürüyoruz, çünkü tek hedefimiz amaca ulaşmak nasıl kurtulurum? Oysa biz amaca ulaşmak isterken çok fazla şey feda ediyoruz, cam kırıklarında ayaklarımızı feda ettiğimiz gibi.
Defne'nin ağzından çıkan kısacık bir cümle sonsuz bir acıya neden olmuştu, kalplere hiç dinmeyecek bir anne acısı bırakmıştı. Annem varken annesizliği yaşamıştım bu bile bana ağırken, iki evladın acısı dağı delip geçerdi. Kolay değildi annesizlik hiç kolay değildi.
Başın sıkıştığında koşacak biri olmaması, dizine yatıp başını okşatacak biri olmaması, seni canından çok sevecek bir annenin yokluğu kolay değildi.
Aslı duyduğu ile sandalyesinden atlamış kalkamamanın ağırlığı ile başını duvara yaslamış ses telleri yırtılacak kadar bağırıyordu. Onun yanına çaresizce ulaşmaya çalışan Onur ise en az onun kadar acı çekiyordu. Sevdiği ağlarken ayağa kalkıp sarılamamak ikisini de mahvediyordu. Onur yanına oturup sarılmaya çalışsa da Aslı yanına kimseyi yaklaştırmamıştı, abisini istiyordu ne zaman ağlasa onu tek sakinleştiren Çağan olurdu. Ağlarken abisine bakması da bunu açıklıyordu. Ama Çağan iki yandan ellerini yumruk yapmış ifadesizce bakıyordu. Duyduğunun şokundaydı, belki de kabullenemiyordu.
Kardeşinin çığlıkları canını acıttığına emin olsam da neden ona dönüp sarılmadığını bilmiyordum. Yanına gidip her şey geçecek diyerek acılarını almak istercesine sarılmak istemiştim ama cesaret edemiyordum. Burada olan herkes birbirini teselli ediyordu. Hilal abla karnını tutarak olduğu yere Sedat abi ile birlikte çökmüştü. Tim üyeleri şaşkınlık ve üzüntü içinde olmalarına rağmen Çağan'a bakıyorlardı ondan bir hamle bekliyorlardı. Defne, Çağan'ın önündeki yerinden kıpırdamamış gözleri yaşlı Çağan'a bakıyordu. Muhtemelen o da içinde savaş veriyordu kurtaramadığı için.
Çağan kendine gelmişti bakışını arkasında duvara yaslanmış olan kardeşine değdirmişti iki adımla kardeşinin yanına gitti, Onur'a baş işareti yapmıştı. Ben hallederim demekti bu. Onur ablası Öykü'nün yardımı ile sandalyesine oturmuş olan Onur gözlerinde büyük bir hüzünle sevdiği kadına bakıyordu. Çağan başını duvara yaslamış ağlamaktan helak olmuş kardeşinin saçlarını okşadı. Aslı saçını okşayan kişinin kim olduğunu anlamak istercesine başını kaldırıp baktı abisini görmesi ile göz yaşları yeniden hızlandı, Çağan kucağına çekerek ağlamasının bitmesini bekledi. Diyecek bir şey bulamıyordu. Yanağımda göz yaşımı silen bir el hissetmemle yan tarafıma döndüm, Ferhat'tı. Buradayım dercesine gözlerini açıp kapattı, ağladığımı Ferhat gözyaşımı silene kadar fark bile etmemiştim. Aslı'nın artık ağlamaya mecali kalmamıştı. Bakışlarımı ikisi üzerinden alamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR DAMLA GÖZYAŞI
Novela Juvenil"Şans getirsin." dedim, elimden kolyeyi aldı ve ucundaki yoncaya baktı. "Dört yaprak olunca şans olmuyor muydu? Senin ki üç yaprak." dedi. "Bu kolyeyi ölmeden önce anneannem vermişti, bende senin gibi sorgulamıştım ve bana neden üç yaprak olduğunu s...