11. Bölüm

5 2 1
                                    

Gözlerimi açtığımda ambulanstaydım. Siren sesi uğuldayan kulaklarıma dolarken bir yandan da sarsıntı daha kötü olmama sebep oluyordu. Tüm bunlara odaklanmışken birden aklıma olanlar geldi. Hemen etrafıma bakındım. Başımda iki erkek sağlık çalışanı vardı. Ama ikisi de sadece başımda bekliyorlardı. Az çıkan aceleci sesimle onlara sordum. "Yiğit nerede?" O yangından biz nasıl sağ çıkmıştık? Ya da Yiğit şu an sağ mıydı? Esmer uzun boylu sağlık çalışanı sakince cevap verdi. "Seni yangından çıkartanı soruyorsan durumu iyiydi. Yani en azından en son." Son cümleyi biraz daha fısıldarcasına söylemişti. Ama benim içimi kor gibi yakmıştı. Olduğum yerden tam doğrulacaktım ki izin vermediler. Üstelik bunu hiç nazik şekilde yapmamışlardı. Beni resmen direkt itmişti. "En son ne demek!" Sesim olması gerekenden hayli yüksek çıkmıştı. "Ben iyiyim. Geri götürün beni." Saçları biraz uzun olan sağlık çalışanı kaşlarını çattı. İşaret parnağını benim ağızım üzerine koydu. "Şşş." Bu yaptığı tehtitkar davranış cidden korkmama neden olmuştu.

Ambulansın sirenleri bir süre sonra kapanmış, uzun bekleyişin ardından da ambulans durmuştu. Bir anda esmer olan sağlıkçı kolumdan tutup sertçe beni yattığım yerden kaldırdı. Ben hâlâ şoktayken diğer sağlıkçı ambulansın kapısını açtı. Benim yanımdaki adam kolumu o kadar sıkı tutuyordu ki yürümeye başladığj an peşinden sürüklendim. Burası hastane falan değildi! Tenha, kıyıda köşede kalmış, ormanın içinde diyebileceğim bir alandaki bir viranenin yanındaydık. Tek ışık kaynağı olan Ay'da bu gün kararmayı seçmişti. Önümü ellerindeki ışıklar sayesinde görebiliyordum. Burası oldukça kalabalıktı. Ama ben çığlık çığlığa bağırdığım halde hiçbirinin umrunda değildi. "Bırak beni! İmdat! Bırak!" Ben bağırıp çırpındıkça kolumu daha çok sıkarak canımı yakıyordu. Sürüklene sürüklene en sonunda o viranenin içine girmiştik. Sesim artık burada yankı yapıyordu. Biraz ilerledikten sonra birden yanımdaki beni yere fırlattı. Canım çok yansada bu defa ses çıkartamadım. Tepemdeki soluk ışık sürekli yanıp sönüyordu. Karşımda kalan yerse karanlıktı. Ama karşımda birinin olduğunu silüet olarak gözüken görüntüden anlayabiliyordum. Benim o yöne baktığım gibi o da bana bakıyordu. "Kalk ayağa!" Sesi buz gibi çıkmıştı. Korksamda hiçbir şey belli edemedim. Zorla da olsa ayağa kalktım. Karşımdaki adama dümdüz bakmaya başladım. Onun gibi soğuktum. "Semra'nın aynısı olmuşsun." Yine hiçbir tepki vermedim. "Kimsin sen?" İkimizin sesi de yankı yapıyordu. "Ömrün yeterse belki öğrenirsin." Onunun sesi hâlâ soğuk çıkarken ben sanki her şey normalmiş gibi sesli şekilde kahkaha attım. "Daha yüzünü bile göstermeye bile cesaret edemeyen biri beni tehtit edemez." Sesim küçümseme duygusu ile doluydu. Kendi kendimden cesaret alıyordum. "Ben tehtit etmem yaparım. Benim yüzümü görmek insanlara hayatlarında bir kez nasip olur. O da sonları olur." Sesi içimi titretse bile dışarıdan belli etmiyordum. Güçlü görünmem gerekiyordu.  "O zaman yüzüme iyi bak. Her insana nasip olmaz Azrail'ini önceden görmek." Bense gerçekten boş tehtitler savuruyordum. Yüzünü görnediğim adam sinirle kahkaha attı. "Cahil cesaretin göz yaşartıcı. Ama bu sohbet burada bitti. Götürün! Kılına dahi dokunmayın. Misafirimiz yalnızca seyredecek. Gece uzun sonuçta." Bir anda sağlıkçı kıyafeti olan adamlar koluma girdiler. Kollarımı kıracak şekilde sıkı tutuyorlardı. Yine beni sürükleyerek yürümeye başladılar.

İçeride uzun mesafe yürüdükten sonra demir bir kapının oraya geldik. Adamlardan birisi demir kapının kilitlerini açtı. Sonra adam tam beni içeri sürükleyecekti ki olduğum yerde kalmaya çalıştım. İçimdeki korku artık dışa taşmaya başlamıştı. "Hayır hayır hayır! Ben buraya girmem!" Sanki içimden konuşmuşum gibi duymazdan geldiler. Kendimi direkt içeride buldum. Beni içeri attıktan sonra ikisi de dışarı çıkıp kapıyı kilitlediler. Tam zifiri karanlıkta kalmışken soluk ışık yandı. Burada yalnız değildim! Tam karşımda oturduğu sandalyeye zincirlenmiş, eli yüzü mosmor olmuş Akif vardı. Kendinden geçmiş haldeydi. Kafası bir kenara düşmüştü. Hemen yanına koştum. "Akif! Akif iyi misin?" Sadece zorlanarak gözlerini açtı. Tepki bile vermedi. Nevri dönmüştü. Gözlerini hemen geri kapattı. Çaresizlikle Akif"ten uzaklaşıp soğuk duvarın kenarına oturdum. Dışarısı yaz sıcağından kavrulurken burası çok soğuktu. Etrafıma bakmaya zaten cesaret bile edemiyordum. Resmen bir işkence odasının içindeydim. Karşımızdaki insanlar psikopattan başka hiçbir şey değildi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 28 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GECE GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin