Amerika'dan İngiltere'ye gelebilmek için iki ayını gemide geçiren genç adam kendini bir hayli yorgun hissediyordu. Aslında yaptığı görevler daha uzun ve yorucu oluyordu. Ama gemide hiçbir yere gitmeden ve bir aksiyon yaşayamadan buraya kadar gelmiş olması, genç adamın canını çok sıkmıştı. Her zamanki gibi. Gemi yolculuklarını hiç sevmezdi.
Gemiden indiğinde bir arabacıyı durdurarak ona gideceği yeri söyledi ve arabaya yerleşti. İçinde birkaç parça elbise ve silahlarının bulunduğu, küçük sayılabilecek çantasını da yanına koymuştu.
Bay Vincent'a çok şey borçlu olduğundan, ricasını ikiletmeden kabul etmişti. En yakın arkadaşının kızını güvenli bir şekilde yanına getirmesini istemişti Vincent. Çok basit ve sıkıcı bir görevdi -aslıda bir ricaydı ama genç adam, görev ciddiyetinde yapıyordu bu ricayı- fakat Vincent için bunu gözleri kapalı olarak kabul etmişti.
Sadece, mızmız ve şımarık bir velet olmaması için dua ediyordu. Aksi takdirde, bir mucize olup gidecekleri yere daha erken varmadan tam iki ay beraber yolculuk yapacaklardı ve bu düşünce genç adamın canını sıkıyordu.
Yaklaşık bir saat sonra araba yavaşladı. Genç adam camdan karşısında duran evi incelemeye başlamıştı. Ne çok büyük, ne de çok küçüktü. İki katlı güzel bir evdi. Dışarıdan bakan, mutlu bir ailenin içinde olduğuna emin olabilirdi hiç şüphesiz. Renkli çiçeklerle, ev çok canlı duruyordu. Sanki bir tablo gibi.
Çantasını alarak arabadan indiğinde, "Beni burada bekle." dedi düz bir ses tonuyla arabacıya.
"En fazla bir on dakika beklerim bayım. Daha fazla beklemem."
Genç adam kaşları çatık bir şekilde arabacıya bakmıştı.
"Sana beklemeni söyledim. Ne kadar istiyorsan iki katını vereceğim. Şimdi çeneni kapatıp bekle!"
Arabacı, karşısındaki yapılı adamdan biraz korkmuştu ama bunu belli etmeyerek sakin bir yüz ifadesi takındı.
"Demek iki katı. Pekâla o halde, bekliyorum."
Arabacıya çattığı kaşlarıyla bakarak arabadan uzaklaştı. Eve ulaştığında birkaç basamak çıktıktan sonra, duraksamadan kapıyı çalmıştı. İkinci kez çalmak üzereyken, uzun boylu cılız bir uşak kapıyı açtı.
"Kime bakmıştınız?"
"Ben, Marcus Travis Wyatt'ın kızı Bayan Wyatt'ı almak üzere gönderildim. Kendisiyle görüşebilir miyim?"
Karşısındaki uşak genç adama şaşkınlıkla bakıyordu.
"Bayan Wyatt, kendisini almakla görevlendirilmiş beyefendiyle beraber yola çıktı."
Genç adam duydukları karşısında ne yapacağını bilemedi. Bu sık olan bir şey değildi. Hazırlıksız yakalanıp, şaşkınlığa uğradığı çok nadir olurdu. Uşağa bakarken, onun arkasından yaklaşan kız ile göz göze geldi.
Genç kız uşağa "Bir sorun mu var Trevor?" diye sormuştu.
"Beyefendi, Bayan Wyatt'ı almak üzere geldiğini söylüyor. Fakat ben zaten gitmiş olduğunu söyledim."
Daisy şaşkınlıkla karşısındaki adama baktı. Birden o da ne yapacağını bilememişti.
"Nasıl yani? Neden size inanayım?"
Genç adam karşısındaki kıza şüphesinden dolayı hak vermişti. Çünkü genç adam henüz kendini takdim etmeye fırsat bulamamıştı. Bunun üzerine çantasından, Bay Vincent'ın mührünün bulunduğu kâğıdı çıkartarak genç kıza uzattı. Kız bir süre kâğıdı inceledikten sonra gözleri büyüyerek genç adamı içeri davet etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel'im (Tamamlandı)
Historical Fiction#1 - Tarihi Kurgu #1 - Romantic Mabelle, çocukluğunda babasından dinlediği macera dolu hikayelerin gerçek olmasını istemişti her zaman. O heyecanları yaşamak, o savaşlara girmek istemişti. Cesur ve dik başlıydı. Karşısına çıkabilecek tüm sorunların...