Merhaba sevgili okurum. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutma; bana fikirlerini belirtebilir, merak ettiklerini sorabilirsin. İlk kurgum olduğu için fazlasıyla heyecanlıyım.
Çok değerli olduğunu, kendi öz değerinin kimsenin sevgi kırıntısıyla ölçülemeyeceğini unutma ve lütfen, gözünden bile isteye yaş akıtanları değil seni ağlatsa bile göz yaşlarını parmak uçlarıyla toplayacak olanları kalbinde taşı.
"onu ilk görüşümde, henüz hiç tanımıyorken ve bir gün seveceğimden habersiz, gayriihtiyari dönüp ikinci kez bakmışım. aklın öngöremediğini kalp öngörüyor. ne acayip."
BÖLÜM 1: YABANCININ ELLERİ
İçinde durduğum gün ıssız ve sisliydi.
Şehri etkisi altına almış gri bir bulutu andıran sisin kasvetini içinde bulunduğum sıcak kafenin cam duvarından izleyebiliyordum. Önümde duran kahve fincanından dışarıdaki soğuğa tezat sıcak bir duman yükseliyordu. Yükselen buğuyu görmek ve parmaklarımı yakan fincanın sıcaklığını avuçlarım arasında tutabiliyor olmak bana çok kısa bir an huzurlu hissettirmişti. Dışarıdaki kuru soğuğun ıslıklı nefesini duyabiliyordum ve bu pek iç açıcı değildi.
Kasvetli havalar ayaklarıma bir pranga gibi dolanıyor beni karanlık girdabının içine çekiyordu.
"İldem Hanım," dediğini duydum bana doğru gelen genç adamın. Bakışlarım ona değdiğinde yüzümde mesafeli bir tebessüm belirdi; sırtım her zaman dik, bakışlarım uzak ve bütün gülüşlerim mesafeliydi. "Siz de mi buradaydınız?"
Oturduğum masanın ucunda dikilmeye başlayan adamı usulca süzdüm; onu görmeye alışık olduğum şekilde takım elbise giymişti ve yüzündeki gevşek ifade olmasaydı oldukça ciddi bir görüntü çizebilirdi. Savcı Sinan Kaya karşımdaydı ve doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Adliye koridorlarında sık sık rastladığım bir adamdı, ne zaman denk gelsek çapkın pırıltılar taşan bakışları ve rahatsız edici tutumuyla beni süzer, mutlaka benimle konuşmaya çalışırdı. Onunla, içerisinde bulunduğum, evime oldukça yakın fırın kafede karşılaşmak ise beklediğim bir şey değildi. Kaşlarım bu durumun getirdiği şaşkınlıkla hafifçe yukarı kalktı. "Sinan Bey," dedim dudaklarımı birbirine bastırıp. "Evet, evime oldukça yakın bir yer. Sık sık uğrarım ben buraya."
Başını aşağı yukarı sallayıp arkasında durduğu sandalyeyi işaret etti. "Oturabilir miyim, sevgili avukat?"
Onunla aynı ortamda bulunmak, bana olan ilgisinin farkında olduğum için beni oldukça rahatsız etse de başımı usulca sallayıp parmaklarımla karşımdaki sandalyeyi işaret ettim. "Tabii," dedim donuk bir tebessüm eşliğinde. "Buyurun, lütfen." Benim aksime sahici bir şekilde gülümseyip karşıma kuruldu. Verdiği rahatsızlığın farkında olsa da bunu umursamadığı, umarsız gözlerinin beni dikkatle süzmesinden belliydi. Gözlerinin üzerimde dolaşmasının verdiği rahatsızlıkla yerimde kıpırdanıp sırtımı daha da dikleştirdim, yakın olmadığım insanlara duygularını belli eden biri değildim. "Burası merkeze oldukça uzak," dedi aramızdaki sessizliği bozarak. "Evinizin burada olmasına şaşırdım."
Başımı sallayıp gözlerimi sisin indiği sokaklarda gezdirdim, parmaklarımın arasında tuttuğum fincanı yavaşça masanın üzerine bırakmıştım. "Evet, uzak." diye yanıtladım yavaşça. "Babam ile birlikte asker ve polisler için ayrılmış olan sitelerde kalıyoruz."
"Ah..." diye mırıldandı; sesi, unuttuğu bir şeyi hatırlamanın verdiği heyecanla ışıldıyordu. Kollarını masaya dayayıp yüzümü incelerken, "Emniyet Müdürünün kızı olduğunuzu unutmuşum." Garip bakışlarını üzerimde gezdirerek dudaklarını ısırdı; bu aslında unuttuğu bir şey değildi, yalnızca fazla küstahtı. Onunla muhatap olmak beni kesinlikle rahatsız ediyordu. "Babanız Kürşat Orbay'ın hakkında bir soruşturma açılacağını duydum. Sanırım yolsuzluğa karışmış; istifa edeceği ya da açığa alınacağı konuşuluyor." Diye devam etti, alaycı bir ses tonuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞEKÂ
Fiksi RemajaSis şehrin üzerine örtüldü. Kadın, puslu dumanın içinde yürüdü. Ve Tanrı, tuzağını hiç acımadan kurdu; takvimlerden silinmesi gereken bir günde, kadın çaptığı adamın göğsüne mıh gibi çakıldı. Oysa o gün hiç yaşanmamalı, o kan hiç dökülmemeli, o yab...