ondört

1.7K 92 16
                                    

  Semih haklıydı. Mert ile konuşmadığı 2 haftada anlamıştı haklılığını. Arada yalan, sır kalsın istemedi. Ne cesaretle yaptı bilmiyordu ama gitti ve her şeyi itiraf etti. Herhalde adamın gözlerindeki hayalkırıklığını ömrünün sonuna kadar unutmayacaktı. Doğru insan, yanlıs zaman tam olarak böyle bir şeydi.

"İyi bok yemişsin!" Dedi Ateş. "Senin aklının yerinde sik mi var? Niye gidip anlatıyorsun?"

"Küfretme kıza." Diye araya girdi Ahsen. "İyi yapmışsın. Seni bunun için terk edecekse bırak etsin."

"Bunun için dediğin şey eskortluk amınakoyim. Kim kabul eder?" Ateş pot kırdı.

  Ahsen'in suratı düştü. Ateş'in böyle düşüneceğini biliyordu. Ama belki bir umut daha farklı davranır diye düşünmüştü. Çünkü 2 haftada değişen çok şey vardı. Mesela Ateş'in haftanın belirli günleri ona gelip yemek pişirmesi, birlikte vakit geçirmeleri ve sonra sevişmeleri. Ahsen bunun öncelerinden farklı olduğunu düşünmüştü. Çünkü Ateş ona artık küfreder gibi iban'dan para atmıyordu. Ama anlaşılan Ahsen onu kafasında fazla büyütmüştü.

  Ateş gözleri dolan Neşe'ye baktı. "Ya şey yapma... ağlama yani. Niye ağlıyorsun? Sanki hep yaptığın şey. Söylemeseydin ne olacaktı sanki?"

"Doğru." Dedi Ahsen. "Bak ben hep yapıyordum. Ferdi tekmeyi bastı."

  Ateş iç geçirdi. Ne söylese yaranamıyordu. "Sen de her şeyi götünden anlıyorsun. Ayrıca iyi olmuş. O yerden bitmenin neresi seni tatmin ediyordu, onu da anlamadım."

"Ya Ateş!" Dedi Neşe. Kızardıkça kızardı. "Ne pis adamsın."

"Ya ben senin iyiliğine söylüyorum."

"Söyleme." Dedi Neşe. Başıyla, Ateş'in söylediklerine epey bozulmuş Ahsen'i işaret etti.

"Ferdi için yine ağıt yakmaya başlayacaksan gideceğim." Dedi Ateş.

"Yakarım yakmam. Sanane? Seviyorum onu."

"İyi git kapısında yat."

"Aptal."

"Gurursuz."

  Zehir zıkkım olan yemeklerine geri döndüler. Ahsen telaşla masadan kalkana kadar.

"Ferdi arıyor!" Dedi şaşkınlıkla. Eli ayağına dolandı. Özlemişti onu, hem de çok.

"Ben gidiyorum." Ates yemeğini yarım bırakıp kalktı. Ceketini alıp çıktı.

"Efendim?" Dedi Ahsen. Sesindeki telaşı belli etmemeye çalışarak.

"Şey... müsait miydin?" Ferdi de onun kadar telaşlıydı.

"Müsaitim, bir şey mi oldu?"

"Semih..m" dedi Ferdi. Ahsen hemen telefonu hoparlöre aldı. "Maçtan sonra konuştuğumuzda çok kötüydü. Neşe'yi aklından çıkaramıyor. Endişeleniyorum onun için. Acaba... biliyorum çocukça ama.. Neşe ile konuşsan?"

"Ferdi..." dedi Ahsen hayalkırıklığıyla. Sanmıştı ki Ferdi onu özlemiş, merak etmişti. Semih kadar bile olamadın, demek istedi. "Biz karışmasak daha iyi."

"Ama..." dedi Ferdi. "Neyse. Sen nasıl istersen. Sadece bilgin olsun diye söylüyorum. Semih, Neşe'yi seviyor. İtiraf edemiyor ama geberiyor onun için."

"Tamam." Dedi Ahsen. Neşe'ye baktı. Gözleri dolmuştu.

"Sen nasılsın?" Diye sordu birden Ferdi. "Ben merak ettim seni."

"Nasıl olmamı istersin? Bıraktığın gibi iyi mi?"

"Ahsen yapma. Yanlış anladın. Ben seni kıskandım, ne yapayım? Elimde değil. O adam etrafında olsun istemiyordum. Özür dilerim. Gerçekten. Onunla aranda hiçbir şey geçmeyeceğini bilmeliydim. Kırmamalıydım seni."

  Ahsen pişmanlıkla kıvrandı. Ferdi bunların hiçbirini hak etmiyordu. Ne ihaneti ne de küskünlüğü. Her şeyin en güzelini vermeliydi ona. Ateş ile konuşmasını istemiyorsa konuşmamalıydı. Güven vermeliydi. Arkasında durmalıydı. Özlemle kıvrandı olduğu yerde.

"Sana geleyim konuşalım." Dedi bir anda.

*****

  Neşe burada ne arıyordu, bilmiyordu. Sanırım Ahsen'in cesaretinden o da etkilenmişti. Kapıyı çaldı. Çok beklemedi, Semih kapıyı açtı.

"Neşe?" Dedi şaşkınlıkla.

"İçeri girebilir miyim?"

"Gel tabii, gel." Semih kapıyı sonuna kadar açtı. Kızın ceketini aldı üzerinden. Ayağına terlik verdi. "Hoşgeldin."

"Ben..." Neşe konuşmakta zorlandı. "Mert ile ayrıldık."

  Semih gülümsedi. Hem de ağız dolusu. Hayatı boyunca alabileceği en güzel haberi almıştı sanki.

"Çok iyi yapmışsın."

"Sonra buraya geldi. Neden geldim bilmiyorum ama."

"Onu da çok doğru yapmışsın."

"Senin için endişelendim. Yani maçı izledikten sonra... Semih ben... benim duygularımı zaten biliyorsun. Saklayamıyorum. Tek bir şey yetiyor sana koşmama. Ama artık kırılmak, üzülmek istemiyorum. Yorgunum. Gerçekten yorgunum."

"Ne kırılacaksın ne de üzüleceksin." Semih onu kollarının arasına aldı. "Sana cam bebek gibi davranacağım. Yemin ederim."

august // semih kılıçsoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin