bu kalpler birbirine
adanmış, biri diğerini
daha hızlı attırıyor.★★★
26 temmuz. saat 15:56. güneş her yeri yakıp kavururken dondurmanın tadını çıkarabilirsiniz hoparlörden çalan the neighbourhood'un müziği eşliğinde. güzel tercihti. ama kalbinizin gazına gelen bir aptal olmasaydınız. tabii ki, benim gibi sizde şu an ilk anlattığım seçeneği seçerdiniz, ya da yaşamak isterdiniz. ancak ben beceriksiz bir puştun tekiyim. çünkü şu an ikinci olasılığı gerçekleştiriyordum. peki ikinci olasılık neydi?
"önüne baksana, ucube!" şu an zamanın durması için deadpoolla süslediğim defteri bile verirdim, karşılıksız! "üzgünüm! daha sonra sana ısmarlarım, yosano!" geleceğin leş yiyen doktoru benim ilk istediğim olasılığı yapıyordu, ben ona son sürat koşarken çarpmadan önce. dondurma topunu yere düşürmeden önce.
arkamdan milyart tane küfür okunu yayıyla gerip bana doğru fırlattığını da biliyordum. arkaya bir kaç saniyeliğine dönüp ona orta parmak göstermeme daha fazla sinirlendiğini ve beni yine sevimli kahramanım, biriciğim, aşkım, şeker parem, deadpool koleksiyonumla tehdit edeceğini de biliyordum.
ama dostlarım, âşk deadpooldan daha önemliydi! üzgünüm poolie, mutlaka sana da kendimi affettireceğim. ama ilk önce şu siktiğimin yarım saat geciktiğim buluşmasına yetişmeliyim.
parka yaptığım girişle herkes bana şaşkınlıkla bakmaya başlamıştı. o kadar etkileyici miydi, yanımdan geçen kızın dekoltesini keserken birbirine dolanan ayaklarım sayesinde yerle bütünleşmem? evet, dostum, ben mükemmelim. o kadar mükemmelim ki, siz parktaki piçler bana düşmeyesiniz diye ben sizin hepinizin yerine düştüm. boşuna bana hayran değilsiniz. Böyle idol olmaz, kıymetimi bilin, kahpeler.
ilahi bir el. huh? tanrım, sonunda banyoda duşun altında söylediğim intihar şarkısını ciddiye aldında beni yanına mı çağırıyorsun? bana uzatılan o ilahi el diye tanımladığım elin sahibinin düştüğüm andan itibaren çeşmenin yanından solan gülümsemesiyle ve endişeli bakışlarla bana doğru koşuşunu gözlerimin önünden gitmeyen sahneler serisine ilave etmiştim. tabi şimdi o bembeyaz eli havada bırakmamak lazım.
"abartma, acıtmıyor." beni kaldırıp çeşmenin yanına kadar getirip, oturtmuştu. sonra bel çantasının içinden dizimde olan küçük kırmızı çiziği kapatmak adına çıkardığı yarabandının üst kısmını söküyordu. "kanıyor ve enfeksyon kapabilirsin. yaralar kötüdür." yarabandını dizimdeki çizikle paralel hizalayıp yapıştırırken, verdiği dikkatten dolayı dışarı çıkardığı dilindeydi gözlerim. "hem yalan söyleme, her yara acıtır." belimi gösterirsem yarabantları yeter miydi? en önemlisi benden korkup kaçar mıydı?
"ben acıyı hissetmeyen mutasyona uğramış süper güçlü bir canavarım." söylediklerime güldükten sonra yarabandının kağıtlarını çöplüğe atmak için ayağa kalkan bedenin turuncu saçları güneşin altında fırında kızartılan kızılı tavuk buduna benziyordu. "piç herifin tekisin, be." hiçte bile, daha bir saat önce KFC büyük boy menüyü mideye indirmemiştim. aç değilim yani, fesatlaşmayın. "ben de ağzı bozuk chuuya nerede kaldı diye düşünüyordum."
aklıma gelmişken, ikinci olasılık tam şu andan itibaren olacaklardı. tabi bu ikinci olasılığın huzurluca birincisi gibi the neigbourhood dinlemekten ibaret değildi. içini annemle, animelerle ve poolumla süslediğim kalbimin ritmini değiştiren çoçuğa açılmak için verdiğin cesaretin gece üç radelerine sıçayım, ango. saygılar.
"e, ne konuşmak istiyordun benimle, parazit?" ben angoyu falakaya yatırıp onu ağlamaktan harap edene kadar işgence etme hayelleri kurarken duyduğum ses, mükemmel ötesi hayal gücüme bir dur demişti. "evet, şu olay." şaşkın ve meraklı bir şekilde bana bakan şu suratı ısırmamak için bana bir neden söyleyin, tanrı aşkına. mavi gözleri adeta
gel boğul bende diyordu bana.yine. yine oluyordu bu. kalbimi saran o garip duygu, mide bulantısı, bedenimdeki titreme. "seninle uzun zamandır bu konuyu konuşmak istiyordum ancak bir türlü cesaret edemiyordum, havuç." ikinci olasılığa geçmiş bulunmaktayız sayın yolcular, lütfen kemerlerinizi bağlayın. "aslında benim de sana söylemek istediğim şeyler vardı." arkanıza yaslanın ve yolculuğunuz tadını çıkarın. "evet, uhm... ben..." çünkü bundan sonra ikinci olasılığın getirdiği bir hayat yolculuğu var karşımızda. "senden hoşlanıyorum!"
hani şu filmlerde olur ya, hikaye tam ortadan başlar ve başroldeki ucube ki, bu ben oluyorum, hikayenin asıl amacına ulaştığında zaman aniden durur ve kahraman buraya nasıl geldiklerini anlatmaya başlar. tıpkı şu an olduğu gibi, bu kitaba okuyup söven canım hayranlarım. kalitesiz bulduysanız kitabı suçlusu kesinlikle ben değilim, yazardır. neyse ben devam edeyim yoksa yazar gelecekteki senaryoları bana zehir eder. kendisi şerefsiz bir vicdan yoksunudur da.
şimdi, bu günden beş ay önceye gitmemiz gerekiyor. her şeyin başladığı o gün. bir daha âşık olmayacağımı söyleyip pool iç çamaşırlarımın üzerine yemin ettiğim gün. iç çamaşırlarım yırtılmıştı. işte, dostlarım, bende ki, şans!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thenbhd
Fanficdüşünsenize deprem oluyor ve eviniz bu deprem yüzünden ters bir şekil alıyor, anlarsınız ya. âşık olursun ve bütün hayatın değişirmiş gibi. [ soukoku ] düz yazı, texting, for her. 221122, jazmyn white.