Rhea:
Olaylardan sonra odamdan hiç çıkmadım. Colin, Marlene ve Alaz sürekli yanıma gelip dışarı çıkmam ya da yemek yemem için ısrar ediyorlardı. O kadar insan benim yüzümden zarar görmüşken hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edemezdim. Alaz ile dışarıda yemek yediğimizde bir nebze de olsa iyi hissetmiştim. Ertesi gün onun yanına giderken birkaç büyükle karşılaşmıştım. Neler olduğunu anlatmak isterken Alaz'ın her şeyi üstlendiğini duydum. Ne kadar kendi başına halletmek istese de masum birinin daha benim yüzümden zarar görmesine izin veremezdim. Ateş Kralı ile özel olarak konuşup her şeyi anlattım. Bana kızmıştı. Ama Alaz'ın da dediği gibi soyunu koruması gerekiyordu. Yarın akşam bu anlattıklarımı büyüklerin önünde anlatmamı istedi.
Büyük salona girdiğimde ulusta ki en önemli kişiler oradaydı. Kral, kraliçe ve prens herkesten ayrı bir yerde oturuyorlardı. Kral konuşmamı istediğinde yutkundum. Alaz ağzını oynatarak sana güveniyorum dediğinde olan her şeyi doğru bir şekilde ve eksiksiz anlattım. Salondan karışık sesler yükseliyordu.
'' Toprak Ulusu'ndan olmasına rağmen ulusumuz için uğraşıyor.''
'' Birine haber verseydi bunlar başımıza gelmezdi.'' Olumsuz sesleri duydukça gözlerim doluyordu. Haklı olmaları canımı yakıyordu. Kral herkesi susturdu.
'' Sessizlik! Prens Alaz eklemek istediğin bir şey var mı?''
'' Evet Kralım. Saldırı yaşanan köydekilerden bir kişi hepinizin huzuruna çıkmak istiyor.'' Ayağa kalkıp yanıma geldi. Neler olduğunu anlamamıştım. Derken içeri Luo amca girdi.
''Ah Luo seni tekrar burada görmek çok güzel. Luo'nun babası önceden burada çalışan zanaatkardı. Çoğunuzun onu tanıdığından eminim. Sanırım bu kadar önemli birini dinlemeye kimsenin itirazı olmaz.''
Luo amca tanıştığımız günden saldırı gerçekleşene kadar olan güne kadar her şeyi anlattı. Onlar için neler yaptığımdan bahsetti. Saldırının olduğu gün kendi istekleriyle beni korumaya çalıştıkları için saldırıya uğradıklarından bahsetti.
'' Prenses Rhea'nın bize yardım etmekten başka bir suçu yok.'' Bunu bana bakarak söylediğinde gözümden yaş geldi. Alaz elimi tuttu. İkisine de minnettarlıkla baktım.
'' Evet, her şeyi dinledim. Cezanıza karar verdim. Prenses Rhea köyün eski işlerini tekrar kazanmasından sorumlu tutulacaksın. Prens Alaz köyün düzenini sağlamakla sorumlu tutulacaksın. Bunları saraydan hiçbir yardım almadan ikiniz yapacaksınız. Öncesinden daha güzel bir iş başardığınızdan emin olun.'' Yanımızdan geçerken göz göze geldiğimizde bana gülümsedi. Herkes teker teker odadan çıktığında karardan memnun olanda vardı olmayan da vardı. Geriye ben, Alaz ve Luo amca kalmıştık.
'' Siz nasıl böyle bir şey yapmayı başardınız?'' Alaz Luo amcanın kim olduğundan ve kralla olan konuşmasından bahsetti.
'' Siz gerçekten bana kızgın değil misiniz?''
'' Hayır prenses, yaptıklarınızdan sonra sadece minnettarız.''
'' Prenses olduğumu sakladığım için özür dilerim.'' İkisi de bana güldüler.
'' Festival geçiş töreninde seni tanımışlar Rhea. Sadece prenses olduğun için değil, seni korumak istedikleri için direnmişler.''
'' Söz veriyorum elimden geleni yapacağım. Öncesinde de daha güzel işler yapmanız için çok çalışacağım.''
'' Ben de öncesinden daha güzel ve korunaklı bir düzen için söz veriyorum.''
'' İkinize de güveniyorum. Şimdi izninizle kralla eskiden kalma bir satranç sözümüz var. Gidip onu yeneceğim. Daha sonra köyde görüşürüz.'' Diyerek çıktı. Sevinçle Alaz'a sarıldım.
'' Her şey için teşekkür ederim Alaz.''
'' Rhea sen olmasaydın Luo amca buraya gelmezdi. Ben tam olarak seni koruyacak bir şey yapmış sayılmam.'' Biraz geri çekilip ona baktım. Gerçekten ne zaman başıma bir şey gelecek olsa hep oradaydı. Ne kadar kaçarsam kaçayım sanki onun ateşine mahkumdum. Parmaklarımın ucunda yükselip onu öptüm.
'' Bu ne içindi?''
'' Sarhoş olduğumun ertesi sabahı yaptıklarım için özür dilerim. Ben daha önce hiçbir şekilde bir erkekle yakınlaşmadığım için fazla tepki vermiş olabilirim. Evlenince daha fazlasını yapmamız gerektiğini biliyorum. Belki ufak ufak bazı şeylere alışma vaktim...'' cümlemi tamamlamadan dudaklarımızı buluşturmuştu. Önce yumuşaktı sonra sanki beni ağzının içine almak ister gibi öpüyordu. Kollarımı boynuna doladım. Ellerini belime koyup beni kendine bastırdı. Geri çekildiğinde nefes nefese kalmıştık. Gülümseyerek alnını alnıma koydu.
'' O zaman ufak ufak seni alıştıracağım. Hadi gidelim Colin ve Marlene bizi bahçede bekliyor olmalı.'' El ele tutuşarak bahçeye çıktık. Evet gerçek eşler olmayacaktık. Ama her zaman birbirimize destek olacaktık. Artık buna emin olmuştum.
Sonra ki bir ay çok yoğun geçmişti. Alaz köyün onarımı için diğer köylerle anlaşmalar yaparak yardım bulmuştu. Bu esnada ben de daha kaliteli ürünler olması için farklı yerlerden toprak getiriyordum. Bir ayın sonunda çok yol kat etmiştik. Daha önce kurduğumuz ocaktan çok daha güzel ve geniş bir ocak kurmuştuk. Dışarıda çocuklarla oynuyordum.
'' Prenses Rhea eğer Ateş Prensi seninle evlenmek istemezse ben seninle evlenirim.''
'' Salak mısın sen prenses prensimizden daha iyi birini bulamaz.''
'' Hayır asıl prensimiz prensesimizden daha iyi birini bulamaz.'' Hep beraber gülüşürken biri kolunu belime doladı. Kafasını kafamın üstüne koyduğunda sıcaklığından Alaz olduğunu biliyordum.
'' Haklısınız o belki benden daha iyi birini bulabilir ama ben ondan daha iyi birini bulamam. Ama küçük adam gerçekten ona benden daha bir eş olabileceğine inanıyor musun?''
'' Evet!''
'' O zaman neden kararı prensese bırakmıyoruz.'' Herkes susmuş bize bakıyordu. Yanımızdan geçenler bile durmuş bizi dinliyordu.
'' Şimdilik prens ile idare edeceğim. Ama o öldüğünde gelip beni bulabilirsin.'' İkinci cümleyi fısıldayarak ve göz kırparak söylemiştim. Alaz'la el ele dolaşmaya çıktık. Saldırı sonrası beni bulduğu yerde durduk.
'' Şimdi nasıl görünüyor?''
'' Beklediğimden daha iyi sayende çok yol aldık. Sarayın desteği olmadan bu kadar ilerleyebilmemiz büyük başarı sayın Ateş Prensi.''
'' Hepsi yaptığınız ürünleri bir süre ücretsiz vermeyi kabul etmeniz sayesinde oldu sayın Toprak Prensesi.'' Beni kendi çevirdi ve öptü. Son bir ayda sık sık beni öpmeye başlamıştı. Hoşuma gitmiyor değildi. Ama hala sadece öpücükte kalmıştık.
'' Demek ölünce başkasıyla olmayı düşünüyorsun.'' Kahkaha attım.
'' Bunun imkansız olduğunu ikimizde biliyoruz. Ateşinin bana zarar vermeyeceği tek insanla beraberim.'' Belimden tutup beni havada döndürdü.
'' Evet benimkinden başka herkesin ateşi sana yasak.'' Kahkahalarla saraya döndük.
Odaya girdiğimde masada bir mektup vardı. Üzerinde Toprak Ulusu'nun işareti vardı. Açıp okuduğumda başım döndü.
'' Rhea, otur sana su getireyim. Ne oldu?''
'' Babam hasta olmuş. Beni çağırıyorlar.'' Her ne kadar gerçekten bir baba olmasa da bana bir zararı dokunmamıştı. Zaten yalnızca bir ebeveynim vardı. Gitmek zorundaydım.
'' Ben de seninle geliyorum.''
'' Ne?!'' şaşırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasy'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...