Red Lily's.

20 4 355
                                    

Han Jisung, Hannie, Jis, Hanji, tüm adlarınla sen sevgilim.

Öncelikle bu mektup sana asla ulaşmayacak, bunu biliyorum. Mezarının yanına gömeceğim, kimse bulamasın, kimse okumasın diye.

Sen benim hayatımın dönüm noktasıydın, dünyamın çekirdeği, tek dileğimdin.

Senden önce dileklere bile inanmazdım, bana dilek dilemeyi öğrettin, bana seni dilemeyi öğrettin.

Her zaman intihara meyilli biriydin, seni kurtarabileceğimi sandım, ama yanıldım.

Seninle ilk bu vesileyle tanışmıştık zaten, soyisminle uyumlu olan Han Nehri.

Gece neredeyse 4'e geliyordu, o saatte orada olma sebebim bardan çıkmış olmamdı, arkadaşlarımla çok uzun bir gece yapmıştık, ben hepsine sahip çıkabilmek için neredeyse hiç içmemiştim, en fazla iki shot falandı. Benim dışımda herkesin kafası güzel olmuştu çoktan, hepsini teker teker evlerine bırakma görevi de nihayetinde bana düştü. Arabasıyla bizi almaya gelen Changbin hepsinden daha sarhoş olduğu için arabasını ben kullanmak zorunda kalmıştım, neyse ki evlerimiz yakındı. Onu evinin önünde indirdim, arabanın anahtarını avucuna koydum ve gülümsedim. Bana arabayı alabileceğimi söylese de biraz hava almaya ihtiyacım vardı.

Her yer bomboştu, zaten bu saatte aklı olan dışarı çıkmazdı. Hava serindi, rüzgar tenimi narince okşarken saçlarımı da havalandırıyordu.

Yollarda tek bir araba bile yoktu, tek tük insan vardı, çoğu da sarhoştu zaten.

Neredeyse yolun ortasında yürüyordum, kendime bu kadar güvenmem elbette saatin geç olmasından kaynaklanıyordu, yoksa hangi cesur yolun ortasında yürürdü ki?

Etrafıma bakma zahmetinde bile değildim, taa ki çok kısık, tiz bir ağlama sesi duyana kadar.

Pek uzaktan gelmiyordu, kulağımın ardındaymış gibi duyuyordum, kulaklarım keskindi, her şeyi net duyardım. Sesin geldiği yön arkamda kalmıştı, yavaşça arkamı döndüm ve etrafıma bakınmaya başladım.

Ve seni gördüm, korkuluklara tutunmuş, içli içli ağlıyordun, seni bu hâle getiren şeyin ne olduğunu hiçbir zaman öğrenememiş olmak sadece içimdeki büyük yarayı daha çok kanatıyor. Bana hiçbir zaman o gün neden intihara kalkıştığını, gözlerinden kan gelene kadar ağladığını anlatmadın. Sahi, bana güvenmedin mi acaba hiç? Ah, saçmalıyorum.

Bana güvenmemiş olsaydın kollarımda ölmeyi dilemezdin.

Konudan saptım yine. Neredeyse ayakta bile duramıyordun, tüm vücudun tir tir titriyordu. Seni görünce paniğe kapıldım, sebebini bilmiyordum, seni daha tanımıyordum bile fakat seni öyle görünce içimden bir şeyler kopmuş gibi hissetmiştim. Bu his o kadar boktandı ki, kalbime taş oturmuş gibiydi. Zaten bu hissi sadece seni ilk görüşümde hissetmiştim, bir de son görüşümde.

Kesik kesik nefes alıyordun, ölüyormuş gibi titriyordun, bir şeyler mırıldanıyordun fakat o kadar sessizdin ki keskin kulaklarım bile varamadı cümlelerine.

Korkuluklara tırmanmaya başladığında koşarak sana doğru gelmeye başladım, bana uzak olmadığın kadar yakın da değildin. Gözünü karartmıştın, gerçekten yapacaktın, belki de mırıldandığın sözcükler kendine cesaret vermekle alakalıydı.

Higanbana, Minsung.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin