yüzleşmeme izin ver,
uyumama izin ver ve
uyandığımda, nefes
almamı sağla.★ ★ ★
binanın koridorunda yürürken neredeyse önümdeki merdivenleri görmeyecek ve aşağı yuvarlanacaktım. belki de hayatım çok berbat bir hal alacaktı ama hey, benim reflekslerim kuvvetlidir, tamam mı?
merdiven basamaklarını birbir inerken benim için tanıdık olmayan yerleri iyice gözlemlemeye çalışmıştım. normalde filmlerde yakışıklı birisinin yeni gelen öğrenciye eğitim binasını gezdirip tanıtması gerekmiyor muydu? tabii ya! benim hayatım bir film değildi ki!
elimdeki telefonda mesajlaşarken aniden sırıttığımı farkettim.
"kendine gel, chuuya."
biten basamaklardan sonra sola dönüp ayaklarımın zemine her temasında uzun koridorda yankı bırakırken ben hâlâ şu bandajlı bok kafanın dediklerini kafamda tartıyordum ve aynı zamanda ego'nun dediklerini.
nereden öğrenmişti? neden öyle sorular sormuştu? o davranış şeklide neydi?
bildiğim tek şey o çoçuğun hiç tekin olmadığıydı. çünkü etrafına yaydığı aura çok, bir dakika.
cebime attığım ellerimle, sol cebimde tenime temas eden soğuk metalla adımlarımı durdurmuştum. avuçlarımın arasına aldığım cismi bir süre süzdükten sonra gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. telefonu cebime koydum. tanrım, eğer varsan, benden yana olmadın hiç.
★
elimdeki metal parçasını bir az daha incelerken okul binasından yeterince uzaklaşmıştım. son biyoloji dersinden ve o kadının sıkıcı ders anlatımından kurtulduğum için çok mutluyum. ancak şu bok kafalıyı sınıfa geri döndüğümde hiç göremedim. derslere girmedi.
üstelik şu çakmak neden benim cebimden çıktı? ne ara buraya gelmişti?
düşüncelerimle savaş içindeyken girdiğim dar sokakla çakmağı incelemeye daha da koyulmuştum.
üzerindeki ejderha ve ateş desenleri şu küçük metal kutuya hoş bir hava ekliyordu.
hayal etmeye devam et.
"hey, güzellik elindekini bize ödünç versene."
duyduğum sesle gözlerimi metal parçasından yukarı yönlendirdiğimde karşımdaki üç bedene bakmıştım.
kötü kokuyorlardı.
"ben sizi benzetmeden siz buradan defolsanız?"
aralarından daha uzun boylu olan bir az öne çıktığında elimdeki çakmağı cebime atmıştım.
bu şu bok kafalıya aitti. belki de şu an şu sikiklere verip onu deli edebilirdim ancak bizim kitabımızda ihanet yoktur.
nefes almaktan vazgeçme.
"şu sıska kollarınla ve beyaz ellerinle saçlarımı mı öreceksin?"
ya da bir iki sokak köpeğini benzetmekten ne zarar gelirdi ki? "kollarını örmeyi tercih ederim."
o şeytanlarla savaş.
öne attığım beden ve yumruğumun yüzüyle buluşmasına verdiği tepki geri sendelenmeydi.
"bakın orospular, ben sizin annenizi ağlatmadan defolun, son kez uyarıyorum."
ruhunu sat ama benliğini asla.
yumruk attığım ve takımın lideri olduğunu tahmin ettiğim şu uzun boylu öne atıldığında savunma pozisyonuna geçmiştim. "seni küçük sürtü-"
bedenin yere düşüşünü izlerken; benim kıpırdamadığımı düşünürsek vuran kişi-
"çakmağımı almaya ne cüretle cesaret edersiniz?" önümde gelip durduruğunda elini beline attığını fark etmiştim. Belindekini görememiştim ama.
diğer ikiside bok kafalının üzerine koştuklarında onun önüne geçmiştim.
ve eğer seni uyurken görürlerse gitmelerini sağla.
"siktiğimin bir çakmağı yüzünden geldiğimiz hale bak!" tekmeyi yüzüne bastığım bedenin sendelenerek yere düşmesini izleyebilirdim. arkamdan beyzbol sopasıyla kafama vurulmasaydı, tabii.
"a-ptal.. ergen..." görüntüm bulanıklaşırken ağzımdan çıkan tek kelimeler bunlardı. ve sonra saçları kahvenin koyu tonuyla süslenen çoçuğun görüntüsünü kaybetmiştim.
ve orada umut var mı göremiyorum bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thenbhd
Fanficdüşünsenize deprem oluyor ve eviniz bu deprem yüzünden ters bir şekil alıyor, anlarsınız ya. âşık olursun ve bütün hayatın değişirmiş gibi. [ soukoku ] düz yazı, texting, for her. 221122, jazmyn white.