Bölüm 1: Tanışma

1K 74 10
                                    

İki yıllık üniversite hayatımın sonunda annemle babamın benim için yaptıkları birikim sayesinde bu dairemi almıştım. Burası sadece benim evim değil, hayatımı geçirdiğim aldığım nefesin boğazımdan zor geçmediği tek yerdi.

Evet, oturduğum eve ve motoruma bakacak olursak zengin olduğum düşünülebilirdi ama durum böyle değildi.

Haftada üç kez yaptığım radyo yayınım, çıktığım barlarda söylediğim şarkılarla geçimimi sağlıyordum. Bar hayatının öğrettiği şeyler arasında en işime yarayan dövme yapmak olmuştu. Her ne kadar çoğunlukla kendime yapsam da bu işin de geçimimi sağlamada faydası olmuyor değildi.

Aldığım sıcacık kahvem ve asla vazgeçemediğim bebeklikten kalma polar battaniyem ile yerimi almıştım.

Asosyal hayatımda yaptığım tek aktivite buydu. Salı günleri saat 01.00'de evimin penceresinin baktığı caddede motor yarışları oluyordu. Bitiş yerine yakın olan evimin önünde bu saatte motorcular buradan geçiyorlardı. Ben ise küçüklükten beri olan motor tutkuma yenik düşüp oturup onları izliyordum. O egzozun sesi... Beni benden almaya yetecek cinstendi.

Saatin biraz ilerlemesi ile heyecanım ikiye katlanmıştı. Tam da beklediğim gibi son ikiye kalan motorlar hızla finish çizgisine doğru yol alıyorlardı.

Saniyeler birbirini kovalarken bir anda şoka uğradım. Motorlardan biri aniden devrilmiş sürücüsü boylu boyunca yerde uzanıyordu. Diğer motor ise bu duruma aldırış etmeden kazanma yolunda ilerliyordu. Caddede yürüyen bir insan ya da arkadan gelen başka sürücülerin olmaması üzerine ne yapacağımı bilemeden üzerime aldığım hırkayla evden çıktım.

Cadde ürkütücü derecede sessizdi. Koşarak sürücünün yanına geldiğimde ilk işim nabzına bakmak oldu. Boynunda hissettiğim kıpırtıyla rahatlayıp derin bir nefes verdim. Yaşıyordu.

Ne yapacağımı düşünürken en iyi fikrin eve götürmek olduğuna karar verdim. Motoru evin önüne çektikten sonra sıra adamı yerden kaldırmaya gelmişti. Kollarından tutup çekmeye çalıştım. Tanrım! Bu neydi? 300 kilo falan mı? Evimin yakın olmasına şükrederek son bir kez daha hamle yapıp kolunu boynumdan geçirip ilerletmeye başladım.

Eve vardığımızda hemen onu ikili koltuğuma yatırdım. Panikten kaskını çıkarmayı bile aklıma getirememiştim. Nazik hareketlerle kaskı başından çıkardığımda kumral saçları başının altındaki yastığa döküldü. Bir an afalladım.

Böyle yakışıklı yüzleri biz sadece dergilerde görmüyor muyduk? Şu an karşımda duran kesinlikle bir halüsinasyon olmalıydı başka bir açıklaması olamazdı. Belirgin elmacık kemikleri, şekilli burnu, kıvrımlı dudakları, hafiften çıkmaya başlamış olan sakalıyla Yunan Tanrılarından farkı yoktu.

Hemen kendime geldim. Ne yapıyorum ben böyle? Hiç tanımadığım belki de bir seri katil olan birini mi izliyordum? Sorularımın cevabını almam için yapmam gereken oturup beklemekti.

O uyuyana kadar bende biraz radyo yayını yapabilirdim. Saat geçti ama benimle birlikte olan insanlar zaten bu saatlerin insanlarıydı. Toplasanız 100 - 150 kişi falandık ama birbirimizle konuşmak birbirimizi dinlemek hepimize iyi geliyordu.

"İyi geceler yoldaşlarım. Ben Elif Yılmaz. Birlikte çıktığımız bu yolda yine birlikte yürümeye devam ediyoruz.
Hayat öyle bir şey ki ne zaman ne olacağını bilmiyoruz. Çok mutlu olacağımızı düşünerek attığımız adımların bizi hüzün denizinde boğulmaya götürdüğünü nereden bilebiliriz ki?
Siz bunları düşünedurun bende sizi en sevdiğim şarkıyla yalnız bırakayım.
Uzattığınız elleri küle dönüştürebilenlere gelsin: Özdemir Erdoğan - Bana Ellerini Ver "

Koltuğuma yaslanıp gözlerimi kapatıp bende dinlemeye başladım. Bu şarkı gerçekten güzeldi.

Üzerimde hissettiğim gözlerle bir an irkildim. Gözlerimi açtığımda iki okyanus mavisi gözü bana bakarken buldum. Dakikalarca sürmüş gibi gelen bakışmamızdan sonra suskunluğu bozan o oldu.

"Sen de kimsin ve benim burada ne işim var?" Sesi buz gibiydi.

"Motordan düştün bende sana yardım ettim."

Anlayamamış gibi bir hali vardı. Tanrım biraz daha bana böyle bakmaya devam ederse sesi gibi bende buz kesilecektim. Bu kadar sert olmak zorunda mıydı?

"Hatırlamıyor musun? Açıklayayım o zaman. Ben camdan sizi izliyordum yani seni ve diğer motorcu arkadaşını. Sen bir anda devrildin ve kimse yardım etmeyince ben geldim. Seni buraya kadar taşıdım ve yaklaşık iki saattir o koltukta baygın halde yatıyordun. Başka anlayamadığın bir şey?"

Sonlara doğru ses tonum artmıştı ama kesinlikle bunun sebebi o gözlerdi. Rahatlamamı sağlayacak tek bir harekette dahi bulunmuyordu.

"Teşekkür ederim. Ben Yiğit. Yiğit Derin."

"Rica ederim. Bende..." sözümü kesmişti.

"Sende Elif Yılmaz."

Anlamayan gözlerle bakma sırası bana geçmişti. O da bunu anlamış olacak ki açıklamada bulundu.

"Yayına başlamadan önce adını söylemiştin. Hatırlamıyor musun?"

Afallamıştım. Benim lafımı benim ses tonumla bana doğrultmuştu. Ama evet haklıydı. Yayına başlamadan önce adımı söylemiştim. Hep söylerdim.

"Her neyse... Aç mısın?"

"Aslında evet ama bana güvenebileceğini nereden biliyorsun? Ya sen yemek yaparken seni arkandan bıçaklayabilecek biriysem?"

"Bilmiyorum. Sadece öyle olmadığını umuyorum. Ki emin ol bu istemeyeceğim bir şey değil. Bıçak yaralarına alışkınım. Ölümümün ondan olacağını bilmekle geçiyor her günüm."

Gülmekten kendimi alamadım. Yiğit bana anlamsız bakarken hala gülüyordum. Deli olduğumu falan düşünüyor olması büyük olasılıktı. Fazla sorgulamamış olması rahatlatmıştı aslında. Tek yaptığı yemekte ne var demekti.

"Pizza yersin diye umuyorum?" dedim
tebessüm ederek. Ama hala aynı ciddiyetini korumaya devam ediyordu.

"Fark etmez."

İçimden bir sabır çektim. Sanki onu kaçırmışım da zorla tutuyormuşum gibi tavırlar içinde olmak zorunda mıydı? Aldırış etmemeye çalışarak işe koyuldum.

Küçükken evdeki yardımcılarımızla vakit geçirmeyi severdim. Onlardan öğrenebildiğim tek şey pizza yapmak olmuştu. Herkes güzel yaptığımı söylerdi ama bakalım bu buz kütlesi ne düşünecekti. Kendine gel dedim kendi kendime.

Etkilemeye mi çalışıyordum? Onun ne düşüneceği neden bu kadar umurumdaydı sanki? Ee Elif Hanım yıllarca insanların olduğu ortamlardan kaçtıktan sonra karşına çıkıp iki çift laf etmeye kalktığın kişi bir Yunan Tanrı'sı olursa böyle ne yapacağını bilemezsin işte.

Kendime yapmayı düşünüp sabahtan hazırladığım hamurla ev pizzamı yapmaya koyuldum. Yiğit Bey ortalıklarda görülmüyordu ama yanımda olmaması iyi bir şeydi. Her an her şeyi devirip rezil olma kat sayımı artırabilirdim.

Yaklaşık bir saat sonra enfes pizzam hazırdı. Tabakları masaya koyarken ne içeceğini sormak için odaya yönelmeye karar verdim.

Salona banyoya hatta yatak odama bile bakmama rağmen ortalıkta yoktu. Kapıyı açıp dışarı baktığımda caddede motorun olmadığını gördüm. Gitmişti. Kapının tokmağından düşen kâğıt parçasına baktım. Her şey için teşekkürler. Sadece bunlar yazılıydı.

Ne bekliyordum ki sana âşık oldum, seni bırakmak yanından gitmek istemezdim ama işim çıktı hemen dönücem falan mı?

Evet, belki beklemiş olabilirdim ama hayaller ve hayatlar yine yapmıştı yapacağını.

Kapıyı kapatıp pizzamı yemeye koyulmaya başladığımda ise tek düşündüğüm o okyanus mavisi gözlerdi.

Wattpad'e hızlı bir giriş yaptık! Oy ve yorumlarınızı bekliyorum!

YoldaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin