Uyandığımda her yerim tutulmuştu. Bunun sebebi akşam koltukta sızmış olmamdan başka bir şey değildi tabi.
Bugün çarşambaydı bu da para kazanacağım anlamına geliyordu. Dolabın tam takır olduğunu düşünürsek bara gitmemek için kendime bahane bulamıyordum. Elbette arada yalan söylüyordum.
Canım istemediği zamanlarda ya hastaydım ya da anneannem rahatsızdı ona bakıyordum. Patron bence bunlara inanmıyordu ama sorgulamıyordu da. Çünkü barda hangi gün çıksam o günün hâsılatı iki katına çıkıyordu.
Biraz evi toparlayıp soğuk bir duş alıp hazırlanmaya karar verdim. Çoğunlukla her günüm evde geçtiği için evi toplamak çok zamanımı almamış kendimi direk banyoya atmıştım. Su zerrecikleri tenimde ilerlerken aklıma bir anda o gözler geldi. Neden unutamamıştım sanki? Bir daha görmeyeceğin bir insanı düşünmek saçmalığın daniskasıydı.
Elime aldığım lifle kendimi köpürtmeye başladım.
Tüm bu düşüncelerden uzak durmalıydım. Hayatımda sadece bana ve yaralarıma yer vardı. Aşk acısına veya platonik durumlara gerek yoktu.
Saçımı bir iki kez daha köpürterek banyodan çıktım. Fıstık yeşili bornozumu üzerime geçirdikten sonra odama doğru yola koyuldum.
Kıyafet dolabımı ağzına kadar açtığımda ne giysem diye düşündüm. Evet, evet kabul ediyorum bende o kadınlardanım. Saatlerce dolaba bakıp giyecek hiçbir şeyim yok diyenlerden hani.
İnce olmanın faydalarından yararlanıp siyah taytımı altıma geçirdim. Üstüme aldığım kırmızı kareli gömleğinde birkaç düğmesini açık bırakmak bar gereklerindendi.
Boyumun uzun olması topuklu ayakkabı giyme zorunluluğumu ortadan kaldırıyordu ama bugün içimden siyah stelettolarımı giymek geçmişti. Yaptığım siyah gri makyajım ve mürdüme çalan rujumla hazır görünüyordum.
Çoğu insan güzel olduğumu söylerdi ben ise kendimde sadece saçlarımı güzel buluyordum. Uzun koyu kahve saçlarım her daim dalgalıydı. Kolaylıkla şekil alabiliyordu. Bende bundan yararlanarak elimle iki düzeltip saçlarımı salık bıraktım.
Son kez aynaya bakıp telefonumu, anahtarımı ve deri ceketimi alıp motoruma doğru yol aldım.
Elime aldığım kaskı başıma geçirip telefonu ve ev anahtarını ceketimin cebine attıktan sonra yola koyuldum.
Hayatınızda hiç motora bindiniz mi bilmiyorum ama bende yarattığı en güzel his özgürlüktü. Saçlarım arkaya doğru savrulurken arabaların arasından bir o yana bir bu yana geçerken ruhumun kanatlanıp uçtuğunu hissediyordum.
Motoru park edip kaskı yerine koyduktan sonra barın girişine doğru ilerledim.
Barmen Arda Ağbi her zamanki yerindeydi. Arda Ağbi aslında benden dört yaş büyüktü. Yirmili yaşlarda bu yaş farkı çok büyük sorun olmasa da ben aramıza ağbi diyerek buzdan bir duvar örmüştüm bile. Acımasızca gelebilirdi ama sık geldiğiniz bir yerde hayal kırıklığınızın olmasını istemezdiniz.
Adımlarımı ona yöneltirken her zamanki içtenliğimle seslendim.
"Ağbilerin Kral'ı nasılmış bakalım bugün?"
Ela gözlerini devirdiğini fark ediyordum ama aldırış etmiyordum. Ona her ağbi deyişimde olan bir şeydi bu ve kesinlikle buna alışmalıydı.
"İyiyim güzellik, sen nasılsın, keyfin yerinde görünüyor?" dedi.
Muzipçe güldüm.
"Ben iyi olmayayım da kim olsun birazdan en sevdiğim içkimi yudumlayıp sahneye çıkacağım."