"İki gün gidemedik diye bütün kaslarım erimiş olamaz ya!...Baba bu koltuklar hep bu kadar ağır mıydı?...Aşağıda daha çok eşya var mı?...Ben çok acıktım. Pizza mı söylesek?"
"Hyunjin sus oğlum lütfen iki dakika sus."
Genç oğlan babasına ters ters bakıp dikkatlice merdivenden çıkmaya devam etti. Ne bu çok konuşuyormuş gibi muameleler anlamıyordu.
Sonunda dairelerine ulaştıklarında babasının girip açık bıraktığı kapının ardından sırtındaki koltukla hole daldı sonunda yere bırakabildiği koltuğa şükürler ederek oturdu.
"Oh be dünya varmış. Öldüm resmen."
Mutfakta bardakları dolaba yerleştirmekle uğraşan annesi oğlunun haline bakıp kıkırdadı.
"Görmeyen biri de bütün işi nakliyeciler değil de sen yaptın sanar oğlum."
"Annem iki koltuk taşımışım şurada, az mı?"
Eşine yardım eden adam dayanamayıp konuştu.
"İki tane berjer taşıdın buzdolabı taşımış gibi davranmasan mı?"
Hyunjin babasını hiç duymamış gibi konuşmaya devam etti.
"Ben aşağı inip bi bakayım daha eşya kalmış mı diye."
Genç oğlan ikişer ikişer merdivenlerde indi, binanın dışına çıktığındaysa aracın çoktan gittiğini gördü. Yalnızca kenara bırakılmış bisikleti duruyordu.
"Ödemeyi ne ara aldı ruh hastaları."
Bisikletini park yerindeki tek bisikletin yanına kilitledi ve kendi kendine konuşa konuşa merdivenleri çıktıktan sonra eve girip kapıyı kapattı.
Annesi ve babası mutfaktaki işlerini bitirmiş yatak odasında mobilyaları kurmaya çalışıyorlardı.
"Ne zamandan beri matkabımız var?"
"Birkaç dakikadır. Baban karşı komşudan rica etti."
"Sağ olsunlar çok tatlı yaşlı bir çift açtı kapıyı. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeyin gelin dediler. Ne güzel komşuluk hâlâ ölmemiş."
Hyunjin ebeveynlerinin konuşmalarını dinlerken aynı zamanda da yapabileceği bir şey var mı diye odaya bakınıyordu.
"Hyunjin al şu kartı çık dışarı biraz etrafa bakın yiyecek içecek bir şeyler alıp gel oğlum."
Kafasını onaylar şekilde sallayıp annesinin uzattığı kartı alıp alışık olmadığı bu yeni şehrin sokaklarında dolanmaya başladı. Hem yürüyüp etraftaki dükkanlara, tabelalara bakınıyor hem de elindeki kartla oynuyordu. Biraz daha kalabalığa caddedeki bir yemek dükkanının önüne gelmişken hangi ara bu kadar baskı uygulayıp büktüğünü bilmediği kart bir anda ortadan ikiye kırılıverdi. Bir elindeki karta bir de önündeki dükkana bakarak geldiği yolu dönmeye başladı.
"Ne diye cebime koymak varken elimde tutuyorsam şu lanet kartı. Aptal, aptal!"
Yaklaşık yarım saat sonra bir elinde ikiye ayrılmış kart diğer elinde büyük bir şişe su vardı binanın önüne geldiğinde. Merdivenleri çıkmış yeni dairelerinin önüne geldiğindeyse daha önce hiç görmediği biri vardı. Bu genç kendisinden biraz kısa, zayıf ve kıvırcık turuncu saçlıydı.
"Selam?"
"Merhaba, ben karşı komşumuzum. Büyükannem yemek göndermişti."
"Teşekkürler hayatımı kurtardın."
Genç oğlan anlamaz bakışlar atarken Hyunjin cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. İçeri geçince o da peşinden mutfağa girdi. İki eliyle sıkıca tuttuğu borcamı tezgahın üzerine bıraktı.