24: Hasretten Vuslata

1.2K 74 31
                                    

Yaklaşık iki saat boyunca hiç duraksamadan kitap okumuştum. O ise öylece uzanmış, beni dinlemiş ve izlemişti.

Gün ışığı evin içini iyice doldurduğunda, yavaşça kitabın kapağını kapattım. Bitmemişti ama, çok az kalmıştı. Umarım başka zaman okumak da nasip olurdu.

"Yetmez mi bu kadar?" diye sordum, gözlerim kucağımdaki yüzünde gezinirken.

"Yoruldun mu?" elimdeki kitabı almış ve yerinden kalkmadan orta sehpanın üzerine bırakmıştı.

"Ondan değil de, dergaha gitmen gerekmiyor mu? Hem daha kahvaltı etmedin." boşta kalan elimi nereye koyacağımı bilemediğim bir anda Cüneyd'in kitabı bırakan eli, usulca havadaki elime ulaştı ve göğsüne doğru çekti.

Gözlerim ellerimiz, ve yüzü arasında şaşkınlıkla mekik dokurken, onun ifadesindeki yalınlık gayet olağan bir şey yapmış gibiydi. Bana da şaşkınlığımı silip, ayak uydurmak kalmıştı. Öyle yaptım.

"Gitmesem?" dedi bir çocuk gibi.

"Olmaz, şüphe çekersin." dedim hafifçe kaşlarımı çatarak. "Hem konuştuklarımızı unutma: burada kaldığım sen, ben ve savcı hanım arasında bir sır. Olabildiğince az dikkat çekmek zorundasın. Aklıma gelmişken..." deyip biraz daha üzerine eğildim. "...eve anahtarla gir. Olaki biri falan görür kapıyı çaldığını ya da açtığımı, çıkamayız işin içinden Allah muhafaza." sözüm bittiğinde hafifçe doğrulur gibi olunca, sırtımı geriye yasladım ve aradaki mesafeyi iyice açtım.
O da açtığım mesafeden dolayı rahatça kalkıp, yanım oturdu.

Bakışkarı bana dönükken, yüzüne yerleşen hafif çapraz tebessümü, benimle uğraşacağının işaretiydi.

"Hayırdır Zeynep hanım, senin aklın keskin diye bizi akılsız mı belledin?" yüzündeki o gülüş olmasaydı sözlerime alınmış olabileceğini düşünürdüm ama neyse ki, onu tanıyordum.

"Bana o keskin aklı veren, seni o akıldan mahrum mu bırakmış ki efendi?" tebessümünü büyütüp gözlerini kıstı. Benim de yüzüme bir tebessüm oturmuştu.

"Senin aklınla dolanayım diyorsun yani? Namımıza aksetmez mi o vakit kılıbıklık?" bu kez benim gülüşüm büyümüştü.

"Eşinle istişare etmen, seni kılıbık değil sünnet ehli yapar. Hz. Peygamber'in eşiyle birçok konuyu istişare ettiği rivayetlerle sabit değil mi?" dedim bilmiş bilmiş başımı yukarı kaldırırken. Elini uzatıp, havaya diktiğim burnumu sıktı.

Tüm ifadem dağılıp, yerini şaşkınlığa bıraktığında, onun yüzünde sevecen bir ifade vardı.

"Hakkın var Zeynep Hanım." deyip ayaklandı. "Hem eşimin aklı değil miydi, beni posta oturtan?" deyip üzerini değiştirmek için merdivenlere yöneldiğinde benim yüzüm alev ateş yanıyordu tabiri caizse.

Adım adım kabulleniyorduk birbirimizi. Çepeçevre sarıp, bir açık, bir gedik bırakmadan kuşatıyorduk sanki.

Aslında bir - iki hafta öncesiyle kıyasladığımda aynı yerdeydim, aynı evdeydim. Ama asla aynı hisler içimde peydah olmuyordu.

Mesela artık, evdeki perdenin modeli beni ilgilendiriyormuş gibiydi. Sahipleniyordum bu evi. Evimi.

Bazen ayrılıklar da kıymetliydi. Hele ki sonunda ne kaybettiğinin farkında olup, onu kazanmak için uğraşıyorduysan...

Bazen vuslatın yolu hasretten geçiyordu.

Ayaklanıp kahvaltı hazırlamak adına mutfağa geçtim. Onunla birlikte geçirdiğim zamandan edindiğim tecrübelerle, Cüneyd çok kalabalık sofraları sevmezdi. Kastettiğim insan kalabalığı değil, yiyecek çeşitliliğiydi. Nefsine olabildiğince ket vurmaya çalışıyor, bu doğrultuda az seçenekli sofraları tercih ediyordu.

Yine yaptığımız sahurlardan edindiğim tecrübeyle, o da benim gibi patatesli yumurtayı seviyordu.

Hızlıca çay sularını koyup, patatesli yumurtayı yapmaya başladım.

Yaklaşık yirmi dakika sonra, sofra hazırken, Cüneyd de gelmişti. Duş almış olmalıydı. Saçları hafif nemliydi.

Onun gelmesiyle oturudğum sandalyeden kalkıp ocağa geçtim ve çayları doldurup yerlerine yerleştirdim.

"Eline sağlık Zeynep Hanım."

"Afiyet olsun." deyip ben de yerime kuruldum ve besmele çekerek kahvaltıma başladım.

****

Kahvaltıdan kalkıp birlikte sofrayı toplamıştık. Ramazan'da da yaptığımız gibi, ben bulaşıkları sudan geçirmiştim, Cüneyd de makineye yerleştirmişti. Bu halimiz yüzümde tebessüm bırakırken, ayrılık vaktinin gelip çatması içimin durulmasını sağlamıştı.

Kapıya doğru ilerleyen Cüneyd'in arkasından ben de gittim. Askıdaki cübbesine ondan önce uzanıp, rahatça giyinebilmesi için tuttum. Gülümseyerek baktı bu hareketim karşısında.

"Sen ne yapacaksın evde tek başına?" bir yandan bana bakıyor, bir yandan da cübbesinin düğmelerini ilikliyordu.

Omuz silktim sadece. Ne yapacağımı ben de bilmiyordum.

Bendeki bakışları yüzünden yanlış iliklediği cübbesine gülerek baktım ve gayri ihtiyari bir şekilde ellerim yanlış iliklenen düğmelere ulaştı.

Onun şaşkınlığından faydalanarak düğmeleri çözüp, düzgünce iliklediğimde, durgunluğu dikkatimi çektiğinden son düğmeyi de ilikleyip, başımı yüzüne kaldırdım. Ellerim hâlâ göğsünün üzerindeydi.

Yoğun bakışları yüzümü talan ederken, elleri yanaklarıma uzandı ve başımı sabitleyip yüzünü yaklaştırdı. Dudakları anlıma değdiğinde, önceki dokunuşlarının aksine korkmadım, kaçmadım... Sadece gözlerimi kapatıp, bu anda saklanan huzuru hissettim.

Hiç bitmesin diye beklediğim o an, sona erdiğinde başını yine uzaklaştırdı ve askıdaki takkesini de başına geçirerek kapıyı açtı. Olası bir görünme ihtimaline karşı kapının ardına saklandım.

Bahçedeki bakışları bana döndü.

"Allah'a emanetsin." deyip kapıyı ardından kapattı.

****Yorumlarınız, güzel dilek ve temennilerinz için hepinize teşekkür ederim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


****
Yorumlarınız, güzel dilek ve temennilerinz için hepinize teşekkür ederim. Yoğunluktan dolayı çok fazla cevap veremiyorum maalesef lütfen kusura bakmayın.

Youtube shortsun bana yaptığı jeste bakın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Youtube shortsun bana yaptığı jeste bakın. Evren bile bu hikayeyi yaz diyor resmen. Bu ikili kafamda o kadar çok birlikteler ki, birden karşımda görünce çok tuhaf oldum.

İki Balık | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin