Beşinci Enkaz

57 10 120
                                    

beşinci enkaz.
bad omens ft. health & swarm - the drain.



Aklımdan geçen ilk cümle "Ne katili, kimden bahsediyor?" sorusu olsa da kimi kastettiğini pekâlâ ben de biliyordum. Muhafızların arasına sızmış bir köstebek gece yarısında aceleyle beni kaçırmaya boşuna gelmemişti.

Kraliçeyi zehirleyip ölmesine neden olan direnişti.

"Güvenmedim, başka çarem olmadığını düşünmüştüm sadece."

"Ne düşündüğünle ilgilenmiyorum," derken mezarın başından ayrılan ailesine kısa bir bakış atıp bana bir adım daha yaklaştı. Cümlelerindeki kabalığa şimdiden alıştığım için sesindeki rahatsız edici tınıyı duymaz geldim, yüzümün hizasında kalan göğsündeki demirden gül broşuna takılmıştı gözlerim.

"Bana anlaşmayı kabul edip etmediğini söyle sadece."

"Böyle büyük bir kararı hemen vermemi mi bekliyorsun yani? Üstelik sözünde duracağından emin olmamın bir yolu da yok."

Derin bir nefes alıp verirken göz ucuyla tek yumruğunu sıktığını gördüm ve başımı kaldırıp ruhsuz bir edayla bana bakan yüzüne çevirdim gözlerimi. Sıktığı dişleri yüzünden çene kemikleri belirginleşmişti.

"Seni ikna etmeye çalışacak değilim fakat kime sorarsan sor, bizler için verilen sözün onur meselesi olduğunu söyleyecektir."

Kararsızlık içinde etrafıma bakınırken can sıkıntısıyla bir adım uzaklaşıp gözlerini devirdi Aleksey ve başını hafifçe iki yana sallarken "Zaten pek bir seçeneğin de yok, daha neyi düşünüyorsun?" diye sordu daha da agresif bir şekilde. O sinirle çıkışınca üzerimdeki baskı ve gerginliğe yenilip "Tamam, kabul ediyorum," dedim birden. Öyle panikle söylenmiş sözlerdi ki bunlar, kelimelerin dudaklarımın arasından nasıl çıktığını dahi bilemiyordum.

"Güzel," derken adımları geri geri gitti. Belki hüzünlü bir gündü onların için ancak yine de yüzünde hâlâ o tanıdık gülümsemenin belirmemiş olması bir noktada şaşırtıcıydı.

Arkasını dönüp göğüs hizasında tuttuğu tek eliyle beni selamlarken "O halde sonra görüşürüz katil bozuntusu," deyip uzaklaşmaya başladı. Ne yapacağımı ya da ne söyleyeceğimi bilemeden orada öylece durup gidişini izledikten sonra tekrar yanıma geldi muhafızlar.

İşaret ettikleri yolda yürüdüm ve binanın etrafından dolanıp meydandaki kalabalıktan uzakta duran arabaya doğru ilerledik birlikte. Geldiğimiz zamana göre daha kalabalıktı meydan sanki, kalabalık ise artık sessiz değildi. Fısıltılar arasında suikast sözcüğünü seçebilmiştim, bir de zehri. Herkes pek tabi ki direnişten şüpheleniyordu.

Dönüş yolu boyunca muhafızlar bana tek kelime etmedi, sarayın bahçesine girdiğimizde de arabadan inip giriş kapısına doğru yürürken de benimle konuşmadılar. Geniş holün bir yanındaki kabul salonunda beni bekleyen uşakla bile bakışlarıyla anlaştılar ve görevi ona devredip yanımızdan ayrıldılar. Bu sarayda her şey o kadar ruhsuz ve katıydı ki kalbim renksizlikten boğulacaktı.

Kabul salonundan çıkıp kaldığım odaya uzanan koridorlarda yürümeye başladığımızda bize Lilyenka da katıldı ve kolları arasında tuttuğu siyah elbiseyi bana gösterirken "Bu senin için," dedi bana. O an birilerinin benimle konuşmasına duyduğum özlem ve sevinç ile gülümsedim hafifçe fakat Lilyenka'nın endişeli bakışları yanımdaki uşağa kayınca sildim dudaklarımdaki neşe kırıntılarını.

Kaldığım odaya yaklaşırken kapıdaki muhafızların değiştiğini ve sayılarının arttığını fark ettim. Ben önden içeri girerken uşak da muhafızlara "Kral ya da Prens Aleksey'in emri olmadan katiyen çıkmayacak odadan, gözünüzü dört açın," dedi kısık bir sesle ancak etraf o kadar sessizdi ki onu duyabilmiştim.

Harabeler Altında GüllerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin