*Say – Ruel*
Bazı yollar vardır; geri dönülemez, pişmanlık doludur. O yola bir adım attığınızda, kölesi olursunuz. Yanlışlar yanlışları, yalanlar yalanları doğurur. Gelecek, bilinmezlerle doludur. Korkular, cesarete yenilir. Burası Aliento. Burada ihanetler affedilmezdir.
William bana ihanet etti ve onu asla affetmeyeceğim. Olması gerektiği gibi. Her zaman olduğu gibi, hep olacağı gibi.
Austin ile birlikte hazırlıklara başlamıştık. Nükleer bir silah üretecektik. Kendi türümüze zarar vermemesi gerektiği için bu bir hayli zor olacaktı. Ancak bir şeyin zor olması, imkânsız olması anlamına gelmezdi. En güç gerektiren aşamayı başarıyla tamamlamıştık. Austin sıkıntılı bir nefes verdi ve tüm eşyalarımızı uzay boşluğuna gönderdi. Uzay boşluğu, bir nevi depo gibiydi bizim için. Eşyalarımızı güvende tutuyor ve istediğimiz zaman istediğimiz yerde tekrardan bize gönderiyordu. Şaşkınlıkla Austin'e baktım.
"Neler oluyor, Au?" Alnındaki damarın seğirdiğini görebiliyordum.
"Geliyorlar, Milly. Rüya Avcıları. Sekiz kişiler. Ancak bu sefer kaçmayacağız. Onları bir güzel benzeteceğiz. Hem William'a olan sinirini de çıkarmış olursun." Yarım ağız gülümsedim.
"Yazık olacak. Ama birileri iyi bir dayağı hak etti." Çekik gözlerini kıstı ve gururlu bakışlarıyla bana baktı.
"Aferin benim kızıma." O, üzerindeki ceketi çıkardığı sırada ben de kazağımı çıkarıp daha ince bir tişört giydim. Boynumu önce sağa sonra sola eğerek derin bir nefes aldım. Dövüşmeyi özlemiştim. Tetikte beklediğim sırada Rüya Avcıları karşımızda belirdi. Soğuk havayı ciğerlerime doldurdum. Sessizliğin sesini duyabiliyordum. Bir sürelik duraksama sonrasında Austin, vakit kaybetmeden onlara doğru koşup iki kişiyi aynı anda yere yığdı. Yumrukları, Rüya Avcılarının suratıyla buluştu. En son ise boyunlarını kırarak ikisini de öldürdü. Benim üzerime gelen üç kişi vardı. Gülümsedim ve ürpertici ve gerici bir ses tonuyla onlara seslendim.
"Hadi o zaman beyler, başlayalım," dedikten sonra sert hareketlerle iki kişinin kolunu ters çevirip gelen adamın kafasına tekme attım. Esnekliğim bu konuda bana çok destek oluyordu. Kemik kırılma seslerini rahatlıkla işitebiliyordum. Adamları yere yığınca boyunlarını kırıp öldürdüm. Austin geri kalan iki kişiyi de halletmişti. Diğeri neredeydi peki? Boğazımı saran parmaklar hissettim ve pis bir kahkaha kulaklarımı tırmaladı. Keşke başka bir şey düşünseydin Milan! Dizimi kırıp geriye doğru savurdum. Adamın erkekliğine isabet etmişti. İstediğim gibi. Dizlerinin üzerine çöktüğü sırada hızla arkama döndüm ve boynunu kırıp onun da yaşamına son verdim. Üç yüz elli dokuz. Austin ise tam karşımda öylece beni izliyordu. Kaşlarımı çattım ve sorgularcasına bir bakış attım ona.
"Ölebilirdim?" Dedim ondan bir ses çıkmayınca. Ciddi misin, bakışı attı bana.
"Seni öldürmeye gücü yetecek kişi henüz annesinin karnından doğmadı, Milly. Bu gerzekler seni bırak, bir Yönetici'yi öldürebilecek kadar güçlü değil. Baksana şunların haline." Dedi ve yerde yatan cesetleri gösterdi. Sinirim bozulmuştu. Kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Austin de bana eşlik etti. Dışarıdan bizi gören biri deli olduğumuzu düşünürdü. Öyleydi de. Herkesin içinde deli bir tarafı vardı.
Hava kararmaya yüz tutmuş ve iyice soğumuştu. Kazağımı ağacın dalından alarak tişörtümün üzerine geçirdim.
"Yola koyulsak iyi olur, Bayan Anderson." Austin, benimle dalga geçmek istediği zamanlarda bana Bayan Anderson derdi. Ben ise onu pek iplemezdim. Çoktan yürümeye başlayan kuzenimi takip etmeye başladım.
YOU ARE READING
ALIENTO
FantasiaAliento isimli bir gezegende asırlar öncesinden kalan Tanrıçalar arası bir savaşın izleri yeni bir savaş açar. Yöneticiler gezegeni korurken Rüya Avcıları doğdukları yere ihanet edip diğer ge-zegenin halkı olan Cielo ırkı ile iş birliği yaparlar. Sa...