Gözümü her kapattığımda aklıma Güney geliyordu. Arkadaşlarıyla tanıştığım günkü kavgamız. Sert çıkmam, onu dinlemeden yargılamam. Böyle biri değilken içimden nasıl böyle biri çıktı gerçekten bilmiyorum. Kendimi suçlamak istemiyordum ama yine kendimi suçlarken buluyordum.
İlay'la oturup akşama kadar kafa dağıtmıştık. Onun yanındayken hiçbir şey yapmasak bile kafamdaki sesler susuyordu. Bir de Güney'in yanındayken.
Dışardan söylediğimiz yemekler geldiğinde Güney için sipariş ettiklerimi dolaba kaldırdım ve kendi yemeklerimizi yemeye başladık.
Saatler geçiyordu ama Güney gelmemişti.
Artık iyice sıkılıyorduk. İlay dün şehir dışından geldiği için yorgundu ve uyumaya gitti. Bende televizyondan bir şeyler açıp izlemeye başladım.
Tam uykuya dalacakken kapının çalınmasıyla irkildim. Bir kaç saniyede kendime gelip ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Uyku sersemi olduğum için kapı deliğine bakmayı düşünemeden kapıyı açtım.
Güney gelmişti. Onu gördüğümde gülümsememe engel olamadım. O da bunu fark etmiş gibi gözleri dudaklarıma kaydı. Boğazımı temizleyip. Aptal gülüşümü gizlemeye çalıştım.
“Gelsene kalma dışarda.”
İçeriye geçmesi için köşeye çekildim ama gelmedi.
“Yok sen toparlan hadi gidiyoruz.”
Dediği şeyle kaşlarımı çattım. Anlamadığımı anlamış olacak ki açıklama yaptı.
“Beraber kalacağız dedik ya. Toparlan hadi.”
“Saatin kaç olduğundan haberin var mı? Ayrıca seninle gelmem biz öyle bişey demedik. Sen uydurdun.”
Boş gözlerle birbirimize bakmaya devam ettik. En sonunda Güney daha fazla dayanamayacağını anlayıp nefesini verdi.
“Ne olacak senin bu inatçılığın. Bi kere de benimle gelsen. Sorgulamadan elimi tutsan.”
Son dediğiyle kalbim mideme düşmiş gibi hissettim. Ben ona bakmaya devam ederken tekrar konuşmaya başladı.
“Saat daha 8 hadi Balım zorlama beni. Biliyorsun istersem seni her türlü götürürüm.”
Oflayıp arkamı döndüm. Yanımda getirdiğim bir kaç kıyafetin olduğu çantayı alıp tekrar Güney'in yanına döndüm.
Kaşlarımı çatmış ona bakarken bir yandan ayakkabımı giymeye çalışıyordum.
“Bakma bana öyle düşeceksin.”
“Ben sana düşmüşüm zaten.”
Güney'in kahkahasıyla midemdeki kelebekler canlanmıştı ama düşündüğüm şeyi söylediğimi sonradam anlayabildim.
Doğrulup Güney'e vurmaya başladım. İstese beni tek eliyle durdurabilirdi ama yapmıyordu.
En sonunda bıraktığımda ellerimi alıp avuç içlerimden öptü.
Bunu alışkanlık haline getirmişti resmen. Ne zaman dikkatim dağılsa onu avuç içlerimi öperken buluyorudum.
Kaşlarımı çatıp elimi çektim. Her şeyin farkına vardım. Yelkenleri hemen indirmeyelim. Merdivenlerden inip garaja yürüdüm.
“Hop! Nereye gidiyorsun? Araba burda.”
Alışkanlık olduğu için ayaklarım beni o tarafa götürüyordu. Bu çocuk benim aklımı alıyor.
“Hop ne ya ben senin asker arkadasın mıyım?”
Sadece gülümsemişti. Kapımı açmış beni bekliyordu. Ona inat sallana sallana yürüyordum.