"Neydi bu acıya katlanmama sebep olan günahım.
Tanrıya günlerce ağladım sabahı olmayan gecelerimde ona yalvardım. Özgürlüğümü geri kazanmak için bir güneş ışığının yeterli olacağını zannettim.
Ağlasam da sesimi duysunlar istedim lakin ne zaman göz yaşlarım damla damla gözümden yüzüme doğru aksa hıçkırıklarımı içimde tuttum. Sesimi duymasınlar istedim. Duyduklarında bedenimden göz yaşlarım kadar kan akatacaklarının bilincindeydim.
Ve ben Han jisung altı yıl önce bu kara deliğe hapis oldum. Hikayemi bilseler onlarca haber yapılacağını bildiğim bir hayatım var. On altı yaşında mutlu hayatımın ilk mısralarındayken acımasız kişiler tarafından kaçırıldım. Beni kaçıran bu cani insanlar altı senedir bedenimi sağlıklı tutmak için her şeyi yapıyorlar çünkü bedenimin her bir parçasını istiyorlar. Bildiğim kadarıyla önce beni uyuşturacaklar sonra ben Hâlâ nefes alırken bedenimi bir hayvanmış gibi parçalara ayıracaklar. Biliyorum mide bulandırıcı fakat bunu gerçekten yapmak istiyorlar. Belki on belki yirmi parçaya bölüp bedenimin her bir parçasını başka birine satıp para kazanacaklar. Ve ben artık bu caniliğin baş köşesinde olduğumu bilmeme rağmen korkmuyor ya da hiç bir şey yapamıyorum. Bir polise ya da bana yardım edecek çok kişiye ulaşmaya çalıştım ama bunu her seferinde beceremiyorum.
Ve ben bu küçük odada altı senedir onlarca duygumu sığdırdım.
Öleceğimi bilmeme rağmen mutlu bile oldum.
En ufak bir umut kırıntım, para için bu canilikleri yapanlara karşı öfkem, altı sene önce ki hayatıma karşı olan özlemim.
Bu günlerde sıkışıp kaldım ama asla duygularımı kaybetmedim. Bunun nedenini henüz bende bilmiyorum belki de kaybetmem gerekirdi ancak umut duygum beni bu hayata bağlayan en önemli şeymiş gibi. Biliyorum biliyorum hayatım berbat bir halde fakat intihar etme gibi bir düşüncem buraya geleli hiç olmadı. Burayı mükemmel bir yermiş gibi kılmaya çalışmıyorum ama hayatımın kötü olduğunun farkındayım ve bir ümit düzelirse diye bekliyorum. Beni öldürmek için bir masaya yatırdıklarında belki keşke ölmek için elimden geleni yapsaydım da böyle ölmeseydim diyeceğim ama yine de şimdi bu duvarları benim kurumuş kanlarım ile kaplı olan odada ölmek istemiyorum. Eğer gerçekten ölmem gerekecek kadar kötü bir hayatım olduğunu hissedersem gök yüzüne bakıp ölmek istiyorum. Mutluluğu hissetsem de dudaklarım kıvrılmıyor işte tam o anda sonuna kadar gülümseyeyim diyorum. Artık seviyor muyum bilmediğim ancak altı sene önce hayatımın en önemli şeyleri olan sevdiklerimi göreyim istiyorum.
Ben onları yeniden görürsem sever miyim gerçekten bilmiyorum. Ya da sevebilir miyim bilmiyorum. Bunca yıldır sevdiğim tek bir şey varsa oda eski hayatımdı ancak eski hayatımda ki kişiler yeni hayatıma dahil olduklarında sevebilecek miyim? O yeni hayatı. Onca hayatım olmuş gibi bahsediyorum ancak bunlar sadece yaşadığım yılların bir kesiti benim gerçek hayatım ne veya kim ben bilmiyorum.
O kadar çok şeyden uzak kaldım ki artık neye yakın olduğumu kavrayamıyorum.
Mesela en sevdiğim renk ne benim?
Daha doğrusu kırmızıdan başka renk biliyor muyum?
Kendim hakkında ismim dışında hiç bir şey bilmiyorum.
Sormazlar mı insana sen neyi seversin diye.
İnsanlar birbirlerini ortak yönü olduğu için sevmez mi bazen. Benim ne özelliğim varda ortak olacak?
Beni bu hayatta tutacak ne var?
Göz bebeklerimi saracak
Tenime kırmızı rengi katacak
Ne var? Kim var?
Ya da kim bekliyor beni? Kim dışarıda ki banklara, evinde ki koltuğuna bakıp keşke oda burada olsaydı diyor?
Kimin gözleri bana baktığında parlıyor.
kim hayatı yaşamaya değer kılacak kadar birini seviyor?
Dışarıda ki hayatı bildiğim kadarıyla sevgiyi öyle bir baş köşeye yerleştirmiş ki insanlar sevgiyi su zannediyor bir yudum almazsa ölürmüş gibi, boğazından geçmezse boğazı kuruyup solacak gibi.
Kim birini bir su kadar değer verebilir ki?
Sevgi de susuzluğa mı benzer ki bir süre ayrı kalınca ölümüne sebep olacak şeymiş gibi.
Sahi sevmek dışarıda ki bir insana göre susuzluk gibiyse.
İçeride sıkışıp kalmış benim için buluttan bir yatak gibi.
İmkansız olduğunu bilirsin fakat daha hiç bir şeyin farkında değilsen gerçek gibi gelir.
Bana öyle gerçek geliyor ki buluttan bir yatağım ölmeden önce olacakmış gibi.
Sonra diyorum kendini aynadan bile görmedin kim seni görecek ve sevgi besleyecek.
Sen sıkıştın buraya han jisung diyorum
Öleceksin. Son gördüğün şey sevgisizlik ve kırmızıdan başka bir şey olmayacak.
Umut kalmadı demiyorum sadece hissedemiyeceğim kadar uzak diyorum.
Bir gün susuz kalırsam sevgiyi de anlarım, o zaman buluttan yataklar bile sahte gelir belki. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homeless | Minsung
FanfictionLanetçiller 100 yıl öncelerin canileridir. Kanı severler kırmızıya aşıktırlar. Onlara cinlerin eşleri derler. Han jisung gibi bir masum ise o kara deliğe sürüklendi bir daha çıkması imkansız kara deliğe. Kurumuş kanlarla kaplı odada han jisung'dan...