"Ne istiyorsun?" dedi, "Seni." diyemedim.
Az önce evden çıkmış, arabasıyla annesi ve babasının evine gidiyordu. Katılması gereken bir adet isteme merasimi vardı. O Mühendis Bozması lavuğa istediğini verecekti, tabii istediği şey ecelini görmekse.
Hızlı hızlı arabaları solladı ve dakikaların ardından sokağa girdiğinde sürüyle arabanın, evin önünde park hâlinde olduğunu gördü. En arkadaki gri arabanın arkasına arabasının önüyle ufaktan tıklatıp en başa kendi arabasını park etti ve binaya girdi. Arabanın alarmları ötüyordu ama umursamadı. Dairenin önüne geldiğinde bir sürü ayakkabı çifti görünce hepsini kenarlara itişleyerek zili çaldı. Birkaç saniye bekleyişinin ardından şaşkın ve endişeli yüz ifadesiyle annesi karşısındaydı.
"Oğlum? Senin ne işin var burada?"
Cevap vermeden içeri girdi ve direkt salona geçti, en baştaki tekli koltuğun boş olduğunu görünce kimseye selam felan vermedi, "Evin önündeki gri araba kiminse alarmlarına baktırsın, kediler üstünde dolaşıyor diye ötmeye başladı." diyip oraya oturdu. Babası kendini "Oğlum, Berkan." diyerek tanıttığında daha ilk dakikalardan her şeye ve herkese sövmeye başladı. Kızını herkesten sakınan adam, tek günde evlendirmeye razı olmuş gibiydi.
Annesi, babasının yanına oturduğunda bakışları Berkan'ın üzerindeydi. Berkan dönüp de bakmadığında misafirleriyle olan sohbetine kaldığı yerden devam etti. Ama misafirler "Oğlunuz ne iş yapıyor?" gibi saçma bir soru sorunca gülmeden edemedi. Sinirdendi ama öyle değilmiş gibi göstererek "Bu soruyu babamın sorması gerekmiyor mu, bey amca?" dedi.
"Doğru." derken adam da gülüyordu. "Bizimki meraktan işte. Ne yaparsın?"
"Kardeşimin" dedi bastırarak ve devam etti: "ve kendimin güvenliğiyle ilgileniyorum."
Mühendis Bozması olduğunu tahmin ettiği ve kendini geliştirmek nedir bilmeyerek spor salonunun önünden bile geçmediğine emin olduğu zayıf ama göbekli çocuk "Polis misin yani?" diyince yine güldü, yine sinirdendi.
"Kendi işimi yapıyorum. Yorma kafanı, günün birinde kapında bulmak istemezsin beni." derken sözlerinde açık bir şekilde tehdit vardı.
Berkan, ortamın gerilmemesi için "Ee, kızınız nerede?" diyen kadını "Evinde, arkadaşlarıyla kahve keyfi yapıyor." diyerek susturdu.
"E biz onun kahvesini içmeye geldik, kendisi neden burada değil?"
"Valla, bey amca. Sordum, gelmek istiyor musun diye. Yok, dedi." dedi ama aslında Bigem'le bu konu hakkında konuştuğu felan yoktu. Evden çıkıp buraya gelmişti ve çıkarken nereye gittiğini bile söylememişti.
Babası "Biz tanışalım diye toplandık bugün. Yoksa Bigem de gelecek elbette." derken Berkan'ın bakışları, hemen yanındaki sehpanın üzerinde duran bukette oyalandı. Embesil herif gül almıştı, bir kere Bigem beyaz lale ve zambak severdi.
Sonrasında yanındaki çikolataya gözü kaydı, vıttırı vızık markanın tekiydi. Bigem'in yaptığı çikolataları hatırlayınca bugün olmasa da illaki bir gün kardeşinin evleneceğini fark etti. Sebepsizce içine içine sövmeden edemedi, iğrenç bir fikirdi, Bigem sonsuza kadar kendiyle yaşamalıydı.
O düşüncelere dalmışken annesinin çoktan kahve yapıp getirdiğini ve Mühendis Bozması'nın kahvesini alırken "Tuzlu olur diye beklemiştim ama... Bir dahakine artık." diyip o iğrenç gülüşünü duydu, biraz daha sinirlendi.
"Kahveye tuz katan istemediğini anlatırmış, içene. Tuz yok mu anne? Hemen katalım."
Kendisi oldukça büyük bir sinirle konuşmuşken Mühendis Bozması yine iğrenç bir şekilde gülerek "Sanırım sen biraz fazla seviyorsun kardeşini. Ama abartma bu kadar. Komple götürmüyorum ya, yine İstanbul'da kalacağız." diyince Berkan da gülmeye başladı. "Belanı arama." dedikten sonra gülüşü yavaş yavaş duruldu ve ekledi: "İstanbul'un göbeğine gömerim seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK ZAMBAK
Chick-Litve bir an önce gelsen, koysan elini kalbime, "işte geldim." desen...