Gözlerim yanağımda hiss ettiğim yavaş dokunuşlarla aralanırken başımı çevirip yanağımı okşayan ele baktım. Yüzünde yorgun bir gülümseme varken morarmış gözaltlarına, dağılmış saçlarına baktım. Tüm gece başımda mı beklemişti?
"İyi misin?" Diye sordu elini alnıma koyarken.
Yavaşca kafamı sallayıp yerimde doğruldum.
"Siz uyumadınız mı?" Meraklı bakışlarım gözlerindeyken başını iki yana salladı hayır anlamında.
"Teşekkür ederim, gerek yoktu."
"O kadar dağılmışdın ki bir şey olur korkusuyla durmaktansa uyumanayı tercih ettim."
"Ben...ne diyeceğimi bilemiyorum. Size çok yük oldum, özür dilerim gerçekten..." Ben ilk kez mahçup olmuştum ve ilk kez birinden içtenlikle özür diliyordum.
"Sözlünden iki puan kıracağım. Özür ve ya teşekküre gerek yok."
Dediğine gülerken sanki hayatında ilk kez gülen birisi görüyormuş gibi şaşkınlıkla bakışıyla gülüşüm kahkahaya dönmüştü. Bu sırada onun toprak karası gözleri ise yanağımda güldüğüm zaman çok belli olan gamzeme takılmıştı.
Güldüğümde nedensizce herkesin bakışı oraya kayıyordu. Benim için özel değildi ama çoğu insana hoş geliyordu.Yüzüme baka kaldığında "Şey...ben gideyim.." Dedim üzerimdeki kalın battaniyeyi çekerken.
Hemen kendine gelip telaşlı bir şekilde kolumu tutdu. "Nereye?" Dedi endişeli bakışlarla.
Okula bugün gidemediğim için işe uğrayacaktım ardından bir kaç günlüğüne kalacak bir yer bulmalıydım. O eve gidecek, beni sokağa atıp neredeyse ölmeme sebep olacak insanların yüzünü bile görmeye tahammülüm yoktu.
Omuzlarımı düşürüp "İşe." Dedim kısaca.
Kolumu bırakmasını beklerken diğer kolumu da tutup beni kendine çevirdi.
"Hala hastasın ve dışarısı soğuk, bir de üstüne çalışırsan daha da kötü olursun. Lütfen, kal." Kalmamı isteyen parlak gözleri o kadar derin bakıyordu ki hayır demek istemedim, kalbini kırmak ve gözlerindeki parıltıların sönmesini istemedim.
Ben belki de ilk defa birisi için bir fedakarlık yaptım. Onun kalbini kırmaktan korktum.
"Tamam." Dedim yenilmişlikle.
Sanırım, bu benim ona ilk yenilişim olmayacaktı.
"Şunu da iç." Önüme itilen çorbaya bakarken derin bir iç çektim.
Ne kadar oluyordu birisi bana çorba yapmayalı?
Daha doğrusu bana kim hasta olduğumda çorba yapmıştı ki?
"Biliyor musunuz," Kaşığı elime alırken sulanmış yeşillerim önümdeki yemekteydi. "Hasta olduğumda annem bile bana çorba yapmamıştı." Kalbimde oluşmuş sevgi boşluğunun küçük tebessümü belirdi yüzümde.
"Ben özür dilerim, serseri." Kaşlarımı çatarken başımı kaldırıp yüzüne baktım.
Çatallaşmış sesimle "Neden?" Diye sordum.
"Zengin bir ailenin şımarık çocuğu sanmıştım seni. Düşündüğüm gibi değilmiş." Gözlerime bakarken "İstediğin zaman benden yardım isteyebilirsin." Diye ekledi sonra.
Ben kimseden yardım istemezdim. Ben kimseye muhtac olmazdım. Onun sevgisine de, sıcaklığına da ihtiyacım yoktu. Ben yeterdim bana.
"Teşekkürler ama benim yardıma ihtiyacım yok. Acımayın bana." Elimdeki kaşığı yere bırakıp ayağa kalktığım gibi dış kapıya doğru ilerledim.