0.4

5K 504 79
                                    


Not; Hayal gücünüz gelişsin diye Sehun'a shop yaptım ama... Daha iyi hayal edin falan diye. Sanırım aklınızı yitireceksiniz T.T


*Hunniel





"Çık aklımdan." Kafamı Sera'nın giriş kapısına geçirirken alnımın şişeceğini düşünmemiştim. Yine de o sırada "Çık aklımdan." Diye bağırarak tepinip kafamı kapıya vurmaya devam etmiştim. Sadece yarım saat sonra şişip moraran alnım kendini belli etmişti. Bu günü Büyükanneme görünmeden geçirmeyi planlıyordum. 

Gerçekten kafayı yemek üzereydim. İçimde bir duygu büyüyordu. Keşke hiç tatmasaydım diyemeyeceğim kadar karışık hissediyordum. Bu duyguların tümü Sehun'la ilgiliydi. Gün boyunca onu düşünüyor, onu düşünüyor, sonra yine onu düşünüyordum. Onun Lily'e ait olduğu gerçeği canımı çok fazla yakıyordu. Onun bana hiç o gözle bakmadığını biliyordum, Tanrı aşkına biz erkektik. Ama adını koyamadığım bu duygu neyin nesiydi?

"Luhan!" Baekhyun topraklı ellerini kirli pantolonuna sürerek temizlemeye çalışırken ona bakıp  gülmeden edememiştim. "İşlerin çoğunu bitirdik ha?" Çalışmanın verdiği yorgunluktan mı yoksa kafamı defalarca kapıya geçirdiğimden mi bilmiyorum ama onu onaylamak için salladığım başım fena derecede sızlamaya başlamıştı.

"Yeni tohumlar almak için kasabanın merkezine gideceğim. Büyükanneme söylersin değil mi? Meraklanmasını istemiyorum." Baekhyun uzunca kurduğu dikkatli ol cümlelerinin ardından beni çiftliğin çıkışına kadar geçirmişti. Bisikletime atlayıp uzun yolu gözüme kestirdim.

Yaşadığımız çiftlik kasabadan 1 saat kadar uzaktı. Tabi arabaları düşününce bu süre düşerken altımdaki hurda bisikletle neredeyse 2 saati buluyordu. Bacaklarım güçlü olduğu için pedallara yüklenip son hız sürmeye devam etmiştim. 10 dakikalık sürüşün ardından küçücük kalan çiftliğimizi görmek için geriye döndüğümde rüzgar hızıyla koşan atı farkettim.

Şaşkınlıkla açılan gözlerim atın üzerinde heybetle hareketlenen Sehun'u farketti. Geniş omuzları gerilmiş, atın kemerini sıkı sıkıya tutuyordu. Arada havaya kaldırıp vurduğunu görebiliyordum. Siyah perçemleri atın yükselişiyle havalanıp alnına çarpıyordu. Görüntü o kadar baş döndrücüydü ki, nefeslenmek için durduğum yerde nefesimin daha çok kesildiğini hissettim. Benim 10 dakikada geldiğim yolu Sehun 3 dakikada arşınlamıştı.

Bakışlarımı istemeyerek de olsa mükemmel görüntüsünden ayırıp bisikletime atladım. Pedallar ayaklarımın altından kayarken hızla sürmeye devam ettim, yine de yaklaşan atın ayak sesleri kulaklarımı deliyordu.

"Luhan, durdur bisikleti." diye bağırdı Sehun atın nal seslerini bile bastıran güçlü bir sesle. Tüm bedenim sesin gücüyle gerilse de pedalları çevirmeye devam ettim.

"Luhan, durmazsan..." Sehun'un güldürücü tehtidine tıslayıp daha da hızlandırdım havadaki adımlarımı. At hizamdan ayrılıp hızlanırken Sehun'un ne yapmaya çalıştığına bakmak için sadece birkaç saniye ayırmıştım gözlerimi önümden, ve bir anda kendimi yerde sürüklenirken buldum. Avuçlarım yerde sürünmenin etkisiyle kanlanmış, derim soyulmuştu. Dizimde keskin bir acı vardı çenemin toprak zemine sürttüğünü son anda farkedebilmiştim ama dizim kadar acımıyordu.

"Küçük aptal!" Sehun'un bağırışıyla başımı kaldırıp ona baktım. Hala yerde uzanıyordum ve dizim kalkmama müsade etmeyecek gibiydi. En son atın ön ayaklarını kaldırarak Şah'a kalktığını görmüştüm ve ne ara indiğini göremediğim Sehun yeri delen adımlarıyla bana doğru koşuyordu.

"Sadece bir kere! Bir kere sözümü dinlesen- Ulu Tanrım! Bu asi çocuk hallerin sıkmaya başladı artık." Bedenim Sehun'un üzerinde havalanırken bakışlarım tekerleri yamulmuş bisikletime kaydı.

"Bisikletim-"

"Siktirme bisikletini!"

Bir kedi gibi büzülüp Sehun'un kucağına sindim. Sehun beni patika yolun kenarındaki çimlere bırakıp atını kemerinden tutarak oturduğum tarafa getirdi. Hala ağzının içinde söyleniyordu. Atını durdurduğu yere heybesinden çıkardığı kazığı saplayıp bağlarken gözleri hala üzerimdeydi. Ardından büyük adımlarıyla yanıma gelip diz çöktü, kemikli parmakları çenemi kavrayıp havaya kaldırırken ağzımdan çıkan tıslamaya engel olamadım.

"Küçük aptal," dedi çatılı kaşlarının ardından delici bakışlarıyla bana bakarken. "Beni çok korkuttun." Bakışları bir an olsun benimkilerden ayrılmazken atın heybesinden çıkardığı mendil ve siyah şişedeki sıvıyı kullanarak çeneme baskı uyguladı. "Alkol bu, mikrobunu alır." Çeneme bastırdığı mendille tıslamaya devam edip bakışlarımı dizime çevirdim. Pantolonum kanla kaplıydı. Sehun sıcak havanın etkisiyle hızla kuruyup bacağıma yapışan pantolonumu dikkatle sıyırıp mendile biraz daha alkol döküp yeniden dizime basırdı.

O benimle ilgilenirken bakışlarım dizlerime odaklanmış, işini dikkatle yapan yüzünde gezindi. Sehun'un bembeyaz boynu sinirlenmesinin etkisiyle kızarmıştı. Belirginleşmiş damarlarını görebiliyordum. Bir tane de alnının kenarında vardı. Ellerim istemsizce Sehun'un saçlarına uzandı. Parmaklarımı siyah peçemlerin arasından geçirdiğimde Sehun dikkatini yüzüme vermişti. Elim hala saçlarının arasında duruyordu ve sonraki farkettiğim şey yüzlerimizin çok ama çok yakın olduğuydu.

"Canım o kadar çok acımıyor." Diye fısıldadım. Sehun'un yanımda oluşundan, kalbimin sesli gümbürtüsünden başka bir şey düşünemiyordum şu anda zaten. Yine de küçük bedenim oldukça hırpalanmıştı. Sehun saçlarının arasıdaki berelenmiş elimi tutup dudaklarına götürdü. İşte o an içimdeki bir şeylerin kopup Sehun'a doğru savrulduğunu hissettim. Günlerdir aklımdan çıkmayan bedeni karşımda duruyordu. Bu acı veriyordu. Ben sevgiye aç küçük bir çocuktum. Sehun belki de sevgisini istediğim tek kişiydi ama onun başkasına ait olduğunu biliyordum. O başkasına aitti ve yarından sonra her şey değişecekti. Yarın Lily'nin doğum günüydü...

"Daha iyi misin?" Usulca başımı salladım. Sehun beni yeniden kollarının arasına aldı.

"İyiyim." Dedim titreyen sesimle. Düşünmeye, Sehun'un kokusunu böyle buram buram almaya devam edersem ağlayacaktım. Ben bir annem olmadığının farkına vardığım ilk anda bile ağlamamıştım. Düştüğümde hiçbir şey olmamış gibi kalkmayı öğrenmiştim ben. Şimdi Tanrım, neden bu adamın kucağındayken böylesine aciz ve çaresiz hissediyordum?

"Luhan, gerçekten iyi-"

"İyiyim ben." Gözlerimden akan sıcak sıvıyla birlikte sarsılan dudaklarım konuşmama izin vermemişti. "Biraz üzüldüm sadece, ağlarsam hepsi geçecek." Dudaklarımın arasından titrek bir hıçkırık kaçtı. "Kalbim kırıldı, buruk bir sevinç öldü içimde ama ben iyiyim. Dokunamadığım, göremediğim, nasıl dindireceğimi bilmediğim bir acı taşıyorum içimde. Kahretsin ki iyiyim ben, hala nefes alıyorum."

Başımı gösünde dinlendirdim. Sessizce akan gözyaşlarım beyaz gömleğine damlıyordu. Sehun öylece ayakta duruyordu, konuşmaya başladığım andan beri olduğumuz yerdeydik. Ne kadar süre iç çekerek ağladım, ne kadar süre o orada öylece dikildi bilmiyorum. Söyleyebileceğim tek şey içimdeki tarif edilmez acının bir parça bile yok olmadığıydı.


Little StupidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin