"Yürüsene İlkin."
Elif'in seslenmesiyle binadan bakışlarımı çekerken olduğum yerde durmayı bir kenara bırakarak kapıdaki korumalara kısaca selam verip içeri geçtim. Kapıda duran muhabirlerle basına kapalı bir yemek olacağından gece hakkında konuşmuştum. A Milli Kadın Voleybol Takımı olarak Montella'nın isteği üzerine çok alakasız bir şekilde A Milli Futbol Takımıyla yemek yemek üzerine burada bulunuyorduk. Geçen günlerde İtalya'yla olan derbiyi kazanmamız ve aynı zamanda iki gün sonra futbol takımının Avusturya'yla yapacağı maç için moral maksadıyla düzenlenmişti.
İçinde boğuştuğum düşünceler yüzünden en gerilerinde kalmıştım. Uzun koridoru geçip mekana geldiğimde kocaman masanın etrafında iki takımın da selamlaşmasına şahit oldum. Herkesle kısaca selamlaşırken tanışma faslının bitmesiyle gözlerim Elif'i aradı. İki yanındaki sandalyelerin dolu olmasıyla bana yetişemediğim için somurtarak bakarken dudak büzüp 'yapacak bir şey yok' der gibi omuz siktim.
Yan yana duran üçlü boş sandalyelerden birine geçip oturdum. Ortamda aynı anda konuşmaların oluşturduğu bir uğultu vardı. Herkes kafasına göre bir yere geçmişti. Çok geçmeden sağdaki kapıdan çıkan kişiyle ne olduğunu bile anlayamadan göz göze gelmemle bakışlarımı panikle kaçırdım. Kapıyı yüksek sesle kapatıp Kerem'le geldiklerinde ortaya doğru hepimize 'hoş geldiniz' deyip -tek boş olan sandalyelere- yanıma doğru gelip oturdular. Barış Alper'in iki sandalye ötemdekinden ziyade yanıma oturmasıyla yerimde rahatsızca kıpırdandım.
3 hafta önce yaşanan ödül gecesi sebebiyle hayran kitlemizin bizi yakıştırmalarıyla sosyal medya adeta çalkalanmıştı. Ortamın verdiği gerginlik ve ilk defa yüz yüze gördüğüm ünlü futbolcular yüzünden gözlerim istemsiz sürekli yanımdaki adama kaydığından mevzu haddinden fazla yanlış anlaşılmıştı. Her fırsatta önüme çıkan editler de cabasıydı. Kaç haftadır keşfetim benim ve Barış Alper'in videolarıyla çepeçevre sarınmıştı. Önüme başka bir şey çıkmadığından mecbur onlara bakıyor, baktıkça da algoritma daha çok önüme çıkarıyordu. Bu kısır döngünün içinde sıkışıp kalmıştım.
Onca kişi arasında en olmamam kişinin yanında oturmam da hayatın bana cilvesi olsa gerekti. Montella ve antrenörümüz Daniele Santarelli ortalıklarda görünmüyordu. Diğer yanımda oturan Cenk Tosun da kahkahalar eşliğinde Kenan Yıldız'la konuşurken sohbet edeceğim kimsem olmadığı için Instagram'a girmeye karar verdim. Hikayelerin bitimiyle ekranı aşağıya kaydırarak vakit geçirirken oradan da sıkılıp keşfete girdim. Ekran parlaklığım kısık olmasına rağmen editler dışında seçebildiğim bir yazı önüme çıkarken ona tıklayacağım sırada varlığını unuttuğum adamın konuşması üzerine korkuyla irkildim.
"Heyecanını üzerinden atmışsın."
Ekranı sanki ayıp bir şey yapmışım gibi panikle kitlerken telefonu kucağımda ters çevirdim. "Ne, efendim?" dedim önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirip Barış Alper'e gözlerimi çevirerek.
Gözleri bir bende bir elimdeki telefonda gidip geldi. "Ödül gecesindeki heyecanını diyorum üzerinden atmışsın."
Bu ne saçma bir cümleydi. Üstünden üç hafta geçmişti. Atmayacaktım da ne yapacaktım?
"Ya da atamadın mı?" dedi kuşkuyla az önceki halimi kastederek.
Ekranı bakıp bakmadığına dair hiçbir fikrim yoktu. Kısık olmasına rağmen ekranı ben bile zor görürken onun görmesi mucize olurdu sanırım.
"O gün heyecanlı olduğumu da nereden çıkardın?" dedim merakla.
"Tek yaptığın ödülle oynamaktı da."