Son zamanlarda aklımda takılı kalan tek şey Minho'nun dedikleriydi. Yani ruhlarımızın falan birbirine bağlı olduğu saçmalığından bahsediyorum. Buna inanmak üzereydim.
İnanmalı mıydım bilmiyorum, sadece sürekli aklımdaydı. Dedikleri ve gösterdiği kanıtları düşündükçe tüylerim ürperiyordu. Saçma ve imkansız bir olaydan bahsediyorduk sonuçta. Yinede bana neden yalan söyleyecekti ki? Üstelik yalan söylemek için niye bu kadar uğraşacaktı? Birbirimizi tanımıyoruz, birbirimizi kandırmak için hiçbir nedenimiz yok. Belki benimle dalga geçmek istiyordur. Ya da beni korumak için yalan uyduruyordur. Bunlr bile saçma bahanelerdi.
Pazar gününe kadar bu konu hakkında böyle düşünüyordum. Ta ki pazar sabahı kalktığımda sol gözümde koca bir morlukla uyanana kadar. Dün akşam sarhoş olup birilerine dalmadığımdan neredeyse emindim.
Dün evden dışarı çıkmamıştım bile. Bu nasıl olabilirdi ki? Belki de uykumda bir yere vurmuştum. Ancak bu fikir mantıksızdı. Gözümü nasıl bir yere çarpabilirdim ki?Belki de tavandan bir şey düşmüş ve gözüme isabet etmişti. Bu fikir aklıma kazındığı an ilk önce tavana baktım. Sonra bir şey düştü mü diye yatağıma ve yere bakındım. Hiçbir iz yoktu.
Tavandan bir şeyin düşmesi zaten mantıksızdı, lamba tavanın ortasındaydı ve yatağım odanın en köşesindeydi. Lambadan düşen bir parça sadece halıya isabet ederdi.Bu konuyu daha fazla düşünmek istemiyordum, bu beni ürkütüyordu. Bedenimde nedensizce bir yaranın çıkmış olması Minho'nun aptal fikrine kesinlikle uyuyordu. O da bana aynı şikayette bulunmuştu.
"Bedenimde nedensizce yaralar çıkıyor ve bu senin yüzünden." demişti.
Şimdi aynısı bana oluyordu. Bu durumda Minho da yaralanmış olmalıydı.
Ertesi gün edebiyat dersine girdiğim anda gözlerimle onu aradım. En arka sıraya göz gezdirirken gözlerimiz buluştu. Bana, sana demiştim der gibi morarmış gözüyle bakıyordu.
Her ne kadar bunun olma ihtimalini saatlerce düşünmüş olsam da yüreğim ağzıma gelmişti. Ben de ders çıkışı onun yanına gidip oturdum.
Önce kendi morarmış gözümü işaret ettim. Sonra da onun gözünü."Niye böyle bir halt yaşanıyor?"
Gözlerini devirdi. "Dedim ya, bilmiyorum. Seni tanımıyorum bile. Sadece ikimizde bir şeyler var." dedi.
"Kader bizi bir araya getiriyor olabilir mi dersin?" diye sordun ciddiyetle. Ama o kahkaha atarak ortaya attığım bu fikri küçümsedi.
"Ne bu, aşk romanı mı? Kadermiş!"
Kaşlarımı çattım.
"Daha iyi bir fikrin var mı?" dedim sertçe.
"Yok." dedi gururla. "Berbat bir fikre sahip olmaktansa hiç olmamasını yeğlerim."
"En azından üzerine düşünüyorum." dedim. Onun bu konuya kafa yormadığından emindim. Sadece olayı kabullenmişti. Sadece yaralanmamak için uğraşıyordu, başka derdi yoktu.
Onun aksine bu büyülü, ya da bu saçma sapan konu beni ürkütüyordu. Bir aşk romanından çok bana bir korku filmini andırıyordu."Bak, seninle muhattap olmak sinirlerimi bozuyor, bu yüzden ne sen ne de ben zarar göreyim. Böylece bir daha görüşmeyelim." dedi bir iç çekişin ardından.
"Ha?" diye mırıldandım şaşkınlıkla. "Bu kadar mıydı? Üzerine konuşup çözüm falan aramayacak mıyız? Ömür boyu böyle yaşayamayız."
Rahat bir tavırla gerinirken yüzüme bile bakmadı.
"Sana olanı anlatıp ikna edene kadar bu saçmalığı öğrenmemin üzerinden iki ay falan geçti bile. Daha fazla düşünmenin yararı yok. Kendime düşünerek eziyet etmeyeceğim. Sana beyin fırtınası konusunda iyi şanslar."
Çantasını omzuna attı ve anfi basamaklarından aşağı doğru ilerledi. Peşinden gitmek aklımdan gelse de ona diyecek fazla bir şeyim yoktu. Bu işte yalnızdım. Kendi başıma çözmeliydim.
Her zaman olduğu gibi.
![](https://img.wattpad.com/cover/372092148-288-k846215.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Are One | Minsung ✓
FanfictionRuhları birbirime bağlanmış iki düşmanın hikayesi..