"Diana dilek dileyelim mi?" dedim.
"Özel bir gün mü?" diye sordu elmayı ısırırken.
Sessizce başımı hayır anlamında salladım. "Babam bana yıldızlara dilek dilersem dileklerimin gerçekleşeceğini söylerdi, bir gün yıldızlara dilek dilemeyip sorular sormaya başladığımda büyümeye başladığımı söylerdi."
"Dileklerin gerçekleşir miydi?" diye merak etti, elindeki elmayı her ısırışında sessizlik bozuluyordu.
"Nasıl olduğunu anlamasam da dileklerim gerçekleştirdi. Sonra bir gün dileklerimi babamın gerçekleştirdiğini fark ettim. Büyüdüğümü de insanlar neden bu kadar kötü, neden bunlar başıma geliyor diye sormadığımda ve kardeşlerimi anladığımda fark ettim."
"Sorunun cevabını bulabildin mi peki?" diye sordu.
"Bulmama gerek yok. İnsanlar duygularını göstermeyi güçsüzlük olarak görüyor ama asıl güçsüzlük bu, sürekli saldır kazan kaybet savaş kaç gibi metotlar yüzünden kendilerini yoruyorlar farkında değiller. Herkes korunma derdinde koruma destek olma derdinde değil. Kabullendim artık. İnsanların güvensizliği de insanlar yüzünden. Âh, yine çok konuştum değil mi? En iyisi yaşamı hissetmek. Şu anı hissetmek. Yıldızlara dilek dilemek, rüzgarın yüzümüze çarpmasını hissetmek, gökyüzüne bakıp hayaller kurmak, yağmurun herkeste bıraktığı hüzne inat damlalarını her zerrende hissedip o toprak kokusunu içine çekerek yere yatıp tıpkı ölü bir ruh gibi öylece ıslak yere yatmak veya yağmurda dans etmek. "
"Güzel bir felsefe. Şu anı hissetmek önemli, değil mi?" dedi gözleri gökyüzüne dikilmiş haldeyken. "Hepsinde sana katılıyorum ama yağmurlar bana vedaları anlatıyor. Sanırım hiçbir zaman yağmuru pencereden izlemekten ileri gidemeyeceğim. Aslında ruhların buna ihtiyacı var ve her şey ruhu beslememekten oluyor. Ve eminim yıldızlar seni gururla izliyorlardır Cordelia. "
"Bilmiyorum Diana. Babam artık rüyalarıma girmiyor. Babamı kaybettiğim zamanlarda sokakta kalırken seninle tanışmıştım. Sende beni ağaç evine götürüp orada kalmama izin verip arkadaşlarınla tanıştırmıştın. Benim dileğimde benim karşıma çıkman gibi hayatın da karşına iyi insanlar çıkarması. "
"Sana bahsetmek istediğim bir şey var."
"Dinliyorum. Sorun nedir?"
"Şey... İçimde kötü bir his var. Sanki yıldızlara daha yakın gibiyim. Neyse, bu güzel anın tadını çıkaralım."
"Başın mı belada? Anlat bana, beraber üstesinden gelebiliriz"
"Hayır, cidden sorun yok, boş bir kuruntu işte"
"Biz hislere her zaman önem vermedik mi? Duygularımız habercidir, demedik mi?"
"Kuruntuları ayırt etmek önemli de dedik."
"Pekâlâ. Bugün beraber eve döneceğiz. En azından buna izin ver."
"Tamam."
Diana'nın evine bıraktıktan sonra yalnız başıma yürüyüşe çıktım. Sokak lambalarının titrek ışıkları, yolumu aydınlatan tek rehberlerimdi. Yürürken içimdeki boşluk giderek derinleşiyordu. Eve vardığımda sessizlik hüküm sürüyordu. Loş ışıklar altında içeri girdim, ancak huzursuzluğumdan kurtulamıyordum.
Ertesi sabah, sahafa gitmek için yola çıktığımda ani yağmur bastırdı. Sokaklar yağmurdan kaçmaya çalışan insanların ve ıslanmamak için sığınacak bir yer arayan hayvanların telaşlarıyla doluydu. Sahafın olduğu köşeyi dönmemle gözlerimin dolarak koşarak sahafa girmem bir oldu. "Siz benim akıl hocamsınız. İnsan kafasını nasıl susturur? Benim konuşmam yetmiyormuş gibi bir de o sürekli konuşuyor. Bazen sadece hiçbir şey düşünmeden öylece oturmak istiyorum. Kafama sıksam nasıl olur? Yok olmaz daha ben prensimi bulamadım, hayallerime kavuşamadım. Diana ya ölürse? " Göz yaşlarıma engel olamıyordum. Ağlamamalıydım. Yüzümde tebessüm belirdi ve birden kahkaha atmaya başladım.
"Sana da günaydın Cordelia. Shakespeare oyunundan çıkmış gibisin sakin ol."
"O benim ailem... O benim kız kardeşim. Bir kere daha dayanamam."
"Neye dayanamazsın Cordelia?"
Bu soru adeta kafamdaki tüm düşünceleri susturup kalbime zehirli ok gibi saplanmıştı. Hissettiğim tek şey keskin bir acı ve yanaklarıma süzülen gözyaşlarımdı.
"İyi misin? Şuraya otur, su getireyim."
"Hayır hayır, benim Diana'nın yanına gitmem gerek. Bana İncir kuşları kitabını verir misin? Sonra gideyim, ne kadardı? "
Sayfaları sararan kitabı bana uzattı.
"50 TL"
Adeta gazeteyi andıran ama tasarımı çok hoşuma gittiği için aldığım çantamın fermuarını açtığımda cüzdanımı aramaya başladım. Kafam o kadar doluydu ki cüzdanımı almayı unutmuştum.
"Sonra getirirsin küçük hanım"
"Ah hayır, sizde kalsın benimde gitmem gerek, iyi günler" diyerek sahaftan çıktım. Gözlerim sahafın biraz ilerisinde duran çöp konteynırının yanında toplanan kalabalığa takıldı. Adım adım yaklaşırken kalbim hızla atmaya başladı. Soğuktan moraran dudağı, yüzündeki morluklar... Diana'nın cansız bedeniydi. Hayır, hayır rüyaydı bu. Dünkü konuşmadan etkilendim. Arkamı dönüp yürümeye başladım. O an durdum ve öylece kalakaldım. Gözlerimden akan yaşlardan başka hareket edemiyordum. Vücudum tir tir titriyordu. Aldığım her nefes ciğerime saplanıyordu. Kalbimin atışından yağmur damlalarını dahi hissedemiyordum. Papatyanın bir yaprağı daha koptu. Bugün yağmurdan nefret etmiştim. Kafamı gökyüzüne kaldırıp "neden?" demeden edemedim. Artık etrafı göremiyor ve nefes alamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Altında Doğan Yıldız
Ficción GeneralCordilanın dikenleri kendini korumak için vardı fakat hep kendine battı. Yaprakları kana bulandı. Mezarlık kızıydı o. Ölüm onun arkadaşıydı. Ölüme her daim gülümserdi. Bir de piyanosu vardı hayat arkadaşı olan. Çocuklarla çocuk olan, hayatta kalmanı...