Kolya için kesinlikle sıradan bir gündü. Bir işe girmeyi başarmıştı. Bir kafede garsonluk yapıyordu ki bu birçok açıdan onun yapabileceği bir şeydi. Bu işe gireli daha birkaç gün olmuştu ancak düzenli bir işinin olması kendisini mutlu ediyordu. Saat 21.00 civarıydı, Kolya mesaisinin bittiğinin farkındaydı, yine de çıkmadan önce çöpleri atması gerekti. Kafenin arkasında bir teneke vardı. Kolya ağır adımlarla çöpü tenekeye götürdü ve tam da o an beklemediği bir şey oldu. Tenekenin yanında bir adam sigara içiyordu. Ten rengine karşı gelir bir şekilde, ki bu da boya olduğunu belli ediyordu, sarı saçları vardı. Saçlarının altı kazılıydı ve ten rengi... Kolya'ya tüm bunlar birisini anımsatıyordu. O an hareket etmeyi bıraktı. Bu gerçekten Wınston muydu? Aradan 4-5 sene geçmiş olmalıydı, bu gerçekten o muydu? Kafası karıştı. Tanrım neye kafasının karıştığını ya da neyin başını döndürdüğünü bilmiyordu. Oysa oydu, nolmuştu yani? Neden bu kadar tepki veriyordu? Yürümeye tekrardan devam etti, tenekenin yanına gelince çöpü atıp yüzü dönük olan adama seslendi. Boğazı düğümlenmişti ve kalp atışlarını kulağında duyabiliyordu.
"...Bayım?*
Adam kafasını çevirip Kolya'ya baktı. Bu kesinlikle Winston değildi. Kolya'nın gözü seğirdi ve özür dileyerek kafeye geri döndü. Çıkmadan önce lavaboya uğradı. Ellerine soğuk su doldurup yüzüne çarptı. Ellerini lavaboya yasladıktan sonra aynaya baktı. Gördüğü tek şey hayal kırıklığına uğramış kendisiydi.
"Aman Tanrım aptal Kolya. Bir ilişkiniz bile yoktu. TANRIM DAHA ÇOCUKTUN ARTIK BİR YETİŞKİNSİN, senin sorunun ne?"
Lavaboya çıktıktan sonra eşyalarını alıp kafeden ayrıldı. Eve gitmek istiyordu ama eve giderse kesinlikle kafayı yerdi. Bir bara girip tonla insanın içinde müzik dinleyebilirdi. Dürüst olmak gerekirse MCR çalan bir barla hiç karşılaşmamıştı ancak Nirvana çalanı kesinlikle biliyordu.
Yaklaşık 15 dakika sonra oradaydı. Kafeden oraya yürümüştü. İnsanların içine geçip oturmaktansa bar tezgahının kıyısında bir yeri tercih etti. Barmenden alkol oranı düşük bir kokteyl istedi. Alkole karşı pek dirençli sayılmazdı o yüzden kokteyller onun için yeterliydi. Ayrıca sarhoş olmayı da sevmezdi, bilinmezliklerden hep korkardı. Sonunda kokteyli gelip içmeye başladığı zaman oflaya oflaya müziği dinledi. Sorun bugün böyle aptal bir şey yaşaması değildi. Sorun olan bu tarz şeyleri hep yaşayıp aklına Winston'un gelmesiydi. Bu da onun birikmişliklerinden biriydi, patlayış şekliydi. Saniyeler, dakikalar hatta saatler-Kolya'nın geçen zaman hakkında bir fikri yoktu ve umrunda da değildi- sonra yanına biri oturdu Kolya'nın. Bu da Kolya'nın umrunda değildi. Adam konuşmaya başlayana kadar hiçbir iletişim kurmadı.
"Canını sıkan şey ne?"
Kolya normalde kendisini açmayı hiç sevmezdi ancak barlarda gördüğü, tanıştığı insanları başka bir yerde bir kez daha görmeyeceğim sonuçta olarak değerlendirirdi. Kafasını adamın yüzüne çevirdi ve bakarak konuştu.
"Hiç birini unutamadığın oldu mu?"
Adam bu sorunun üstüne güldü
"Kimin olmaz ki?"
Kolya bu cevaba şaşırmış gibiydi. Tek kaşını kaldırdı.
"Yani herkes birilerini kafasından atmak için mi burada? Rezalet."
Bu cevaptan sonra adam tatmin olmuşa benziyordu. Kolya da konunun gidişatından şikayetçi değildi. Yaklaşık bir 20-25 dakika kadar konuştular. Kolya artık eve gitme vaktinin geldiğini biliyordu. Hesabı adam ödemişti ve Kolya da masadan kalkıyordu. O anda adam Kolya'nın, bileğini yavaşça yakaldı.
"Tamam Nikolai, o halde neden sana onu unutturmama izin vermiyorsun? İstemiyorsan çekip gidebilirsin"
Kolya tam o an şaşırdı. Böyle bir teklif beklemiyordu. Sarhoş değildi, aklı tamamen yerindeydi. Winston'ı unutmak kendisi için cazip bir fırsattı. Üstelik Winston'ın kendisini unuttuğuna dair inancı tamdı. Bu kendisini daha da azimlendirdi. Belki bu teklif gerçekten işine yarayabilirdi. Kafa sallamakla yetindi.
O noktadan sonra gece Kolya için çok zorlu geçmişti. Pek tecrübeli olduğu söylenmezdi ve adam kendisini bayağı zorlamıştı. Kendisi ismini belirtmişti ancak o kadar umursamıyordu ki hatırlamıyordu bile. Yine de Kolya kabul etmeliydi ki bu seks onun kafasını epey bir dağıtmıştı, en azından bir anlığına öyleydi. Ta ki fiziksel yorgunluktan uyuyakalana kadar. Rüyasında Winston'ı görmüştü. Adam "bana neden ihanet ettin?" Diyordu ve bu Kolya'nın kesinlikle aşamayacağı bir şeydi. Sabah uyandığında adamın çoktan kalktığını gördü. Rüyasından, belki de kabus demeli, kesinlikle berbat bir ruh halindeydi. Üstüne üstlük her yeri acıyordu ve bu şerefsiz fazla iz bırakmıştı. Dün gece çıkardığı yerde bulduğu kıyafetleri giydi ve gelen kokuyu takip edip mutfağa ulaştı."Demek uyandın. Günaydın, ben de kahvaltı hazırlıyordum."
Kolya'nın bahanesi hazırdı.
"Üzgünüm işe gitmem gerek."
Adam bu cevabı beklermişcesine iç çekti ve Kolya'nın yanına gelip eline telefonunu tutuşturdu
"Pekala, işte telefonun. İçine numaramı kaydettim. Yaz veya ara lütfen, o şeye(seggs) ihtiyacın olursa da biliyorsun."
Kolya sadece kafasını salladı. Sorun şu ki eve gitmesi gerekiyordu ve şu an nerede olduğunu bile bilmiyordu. Adamı evim diye evine yakın bir yerlerde bıraktıracaktı, sonra başına dert olmasını istemiyordu.
"Anladım, teşekkkürler. Aslında beni evime bırakırsan sevinirim."
Adamın da onayı üzerine evine yürüme mesafesi olan yerlerden bir yerde indi. Eve geldiği zaman yaptığı ilk iş duşa girmek oldu. Çıktıktan sonra kendisini yatağa fırlattı ve adamın numarasına baktı. Böylece adamın adının Jeremy olduğunu hatırlamış oldu. Açıkçası hala çok karmaşık duygular içerisindeydi. Unutturacağını, unutabileceğini düşünmüş olması çok komikti. Aptaldı gerçekten. Muhtemelen asla onu unutamayacaktı ve bu canını çok sıkıyordu. O halde unutmuş gibi davranmaya devam edebilirdi, en azından içi böyle daha rahat ederdi