Boynumdaki sızlamayla gözlerimi açtım. Burnuma ağır bir koku geliyordu. Etraf yarı aydınlıktı. Bir şeyler görebilmek için gözlerimi kırpıştırdım. Bunu yapmam da pek bir işe yaramış sayılmazdı. Bir süre sonra gözlerim ortama uyum sağlamaya başlamıştı. Karşıdki duvarda küçük bir pencere vardı. Işık oradan geliyordu, kafamı çevirip bulunduğum yeri incelemeye devam ettim. Bir bodrum katıydı sanırım, kokudan da anlaşılacağı üzere. Aman ne harika! Bir kıpırtı hissettim ve gözlerimi oraya çevirdim. Oray doğru ilerlemeye başladım. Yaklaştıkça bunun uzun saçlı bir kız olduğunu anladım. Arkası bana dönüktü , yaklaştığımın farkında değil gibiydi. Elimi sırtına doğru uzattım. Ama o benden önce davranmıştı. Kolumu tutup çevird. Canım yanmıştı :
"Hey! Tamam, bırak! Canımı yakıyorsun. " Sanki ben bunu dememişim gibi canımı biraz daha yaktı. Kıpırdanmaya başladım. Bir süre sonra beni bıraktı. Omzumu ovalayarak ona döndüm.
"Aklını mı kaçırdın sen?" Dedim. Ama hanımefendi umursamamıştı bile. İçimdeki öfke büyüyordu. Ama karşımdaki okulda kavga ettiğim erkeklerden birisi değil, bir kızdı. "Kızım! Sana diyorum." Bu sefer biraz daha sert çıkışmıştım. Ama o hala umursamaz bir tavırla bana bakıyordu.
Gidip duvar kenarına oturdum. O hala ayakta dikiliyordu. Bir kaç dakika sonra ayak sesleri duydum. Kafamı kaldırıp ona baktım. Kaşlarıyla bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama anlamıyordum. Yanıma geldi. Kolumu çekiştirmeye başladı. Artık kızın bir dili olmadığına emindim. Ben kıpırdamayınca : " Hemen ilk kalktığın yere git." Masmavi gözlerini berelterek konuşmuştu. Dediğini anlamamış gibi ona bakıyordum. Kolumdan sürükleyerek beni yerime götürdüm. E madem konuşuyordu 15 dakikadır aklı neredeydi? Bana döndü. Sus işareti yaptı, arkasını dönüp kendi yerine geçti.
Birden boynuma bir ağrı girdi. İnlememek için yumruklarımı sıktım. Çünkü ayak sesleri iyice yaklaşmıştı. Neyle vurdularsa her nefes alışımda canım yanıyordu. Kapıya takılan anahtarın sesi, ardından açılan kapı. Ayak seslerinden anladığım kadarıyla iki kişilerdi. Attıkları her adım duvarlarda yankılanıyordu. Gözlerimi kapatıp yaklaşmalarını bekledim.
Ayak seslerinin sahibi ilk olarak beni buldu. Yanıma yaklaştı. Eğildiğini hissediyordum. Uyuyor numarası yaptığım için yanımda çok oyalanmamıştı. Benim olduğum tarafın tam karşısına doğru yürümeye başladılar. Gözlerimi hafifçe aralayıp, arkalarından baktım. İkisi de uzun boylu, iri yapılı -iri yapılı derken ikisi de benim iki katım kasa sahip- kızlardı. Adını bilmediğim kıza doğru yürüyorlardı. Beyaz tişörtlü olan diğerine döndü, anlamadığım bir şeyler söyledi. Gerçi yakınımda olsa da söylediklerini anlayacağımı pek sanmıyordum. Algılarım o kadar kapanmıştı. Bir dakika kadar sonra büyük bir gürültü koptu. Az önceki kızı gördüm. Elinde bir demir parçasıyla , kızlara doğru yürüyordu. Kızların yüzünde alaycı bir tebessüm gördüm. Bu onu daha çok öfkelendirmişe benziyordu. Mavi gözleri alev almış gibi parıldıyordu. Demiri daha uzun boylu olan kıza doğru savurdu. Kızın refleksleri düşündüğümden daha iyiydi. Bu sefer daha bütük bir gürültü koptu. Elindeki demir duvara çarpmıştı. O sırada koşuşturan ayak sesleri duydum. Cidden mi? Ufak tefek bir kıza karşı o kadar adam ha? İçeri üç tane erkek girdi o sırada. Bense oturmuş izliyordum.
O sırada aklıma okuduğum kitaplardan birisindeki bir söz aklıma geldi. " Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmadan durup izleyenler yüzünden tehlikeli bir yerdir. 'Albert Einstein.'" Boynumdaki ağrıyı hiçe saydım. Bu söz içimdeki cesaret kırıntılarını toparlamıştı. Onca yıldır boşuna mı gidiyordum kick boksa? Az önce içeri giren üç adama doğru yürümeye başladım. Arkaları dönüktü. Bana en yakında olan adamın baldırlarına bir tekme attım. Küfür etti, arkasına döndü ve bana baktı. Küfür etme sırası bendeydi sanırım. Elinde bir bıçak vardı. Bıçağı bana doğru salladı. Ama reflekslerim ondan önce hareket etmişti. Elini uzattığı gibi tekme attım. Bu yüzden bıçak yere düştü. Ben bir tanesiyle uğraşırken diğerleri de varlığımı hissetmişti. Şimdi üçüyle uğraşmam gerekecekti. İşin iyi bir yönüde vardı. Çıkan onca gürültüye rağmen başka ayak sesleri yoktu. Yere düşen bıçağı eğilerek aldım. Adamlardan birisi üzerime atladı. Elimdeki bıçağı tam baldırına sapladım. Acıyla inleyerek yere düştü. Biri gitti ikisi kaldı. Diğeri üstüme büyük bir hırsla yürüyordu. Arkadamda bir demir olduğunu biliyordum. Demire tutundum. Tam bana 3 adım kala iyice yüklenip kendimi yukarı çektim. Suratına bir tekme attım. Kemiğin kırılma sesini duydum. Büyük ihtimalle burnu kırılmıştı. Acının verdiği şok ve tekmemle beraber yere yığıldı. Öteki yere düşeni kenara çekiyordu. Atkadından koşturup sırtına atladım. Ağırlığımla beraber yere düştü. Nasıl yaptı bilmiyorum ama şu an yerde yatan bendim. Tm yumruk atacağı sırada , altıma aldım. Çenesine bir yumruk attım. Afalladığı an ayağa kalktım. Tam karnına bir tekme savurdum. Arkamdan bir inleme sesi duydum. Kızların ikisi de yere düşmüştü. Adını bilmediğim kız ise bana bakıyordu. Elimle bana gelmesini işaret ettim. Hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. Ona döndüm : "Bodrumun kapısını açık bıraktılar. Başka ayak sesleri de duymadım. Buradan çıkabiliriz." Kafasını onaylar gibi salladı.
Bodrumun açık kapısından sışarı çıktık. Önümüzde bir merdiven vardı. Koşar adımlarla yukarı çıktık. Önden ben arkamdan o geliyordu. Evin kapısına ulaştık. Tam kapıyı açtık dışarı çıkıyorduk ki arkamızda bir ses duydum. Döndüm ve sesin geldiği yöne baktım. Mısra ellerini göğüsünde bağlamış bize bakıyordu. Kaşlarını kaldırdı :
"Savaş. Benden kaçacak mısın sevgilim?" Öyle bir ses tonuyla söylemişti ki ondan iğrendim. Ben cevap vermeyince bize doğru yürümeye başladı. Aramızda bir kol boyu mesafe kalıncayakadar yürümeye devam etti. Sonra gülümsedi :
"Demek Savaş ve Serin ittifakı ha?" Duyduğum isimle arkamdaki kıza baktım. O da bana bakıyordu. Mısra konuşmaya devam etti: "Doğrusu hiç şaşırmadım. Eskiden aileleriniz dost olduğunu düşünecek olursak bu ittifakı zaten bekliyordum. Ama biraz hızlı oldu. Savaş , gerçekten beni şaşırtıyorsun sevgilim." Bana sevgilim demesi cidden sinirlerimi bozuyordu. Öfkeyle nefes aldım : "Bana sevgilim demeyi kes! Ben senin sevgilin değilim. Sen ise şizofrenin tekisin. Biliyor musun, seni iyi ki tanımışım. Böylece hayatıma seni gibi şerefsizlerin girmesine nasıl engel olabileceğimi anlamış oldum." Elini arkasına attı. Sonra bir demir tam kapının oraya çarptı ve geri döndü. Ona şaşkın gözlerle bakıyordum. İçindeki kabaran öfke hissedilmeyecek gibi değildi. "Aşkım,bunu bize yapma." Söylediği her kelimeden iğreniyordum. Kapıyı açtım. Önümde adının Serin olduğunu öğrendiğim kız arkasında ben, yürümeye başladık. Mısra ise bu yaptığıma şaşırmış, arkamızdan bakakalmıştı. Biraz uzaklaştıktan sonra Serin'in kolunu tuttum : "Nereye gidiceksin?"
"Nereye gideceğim seni ilgilendiriyor mı sence?" Tam sert bir cevap için ağzımı açmıştım ki vaz geçip tekrardan kapadım. Daha uygun kelimeler düşünüyordum. "Evet ilgilendirir. İçeride olanlar ve duyduklarımdan sonra seninle konuşma ihtiyacı duyuyorum." Yüzünde yine o alaycı gülümsemesi belirdi. "Bence ben seni ilgilendirmiyorum Savaş Bey. Seni ilgilendiren kısmım geçmişin hakkında bir şeyler biliyor olmam." Kız haklıydı. "Evet. Geçmişim hakkında bir şeyler bildiğinin farkındayım. Sana bu yüzden ihtiyacım var. O yüzden benimle gel." Biraz emri vaki konuşmuştum. Gözlerini devirdi. "Tamam kabul, ama bir şartım var." Ne der gibi yüzüne baktım. "Üç aydır burada hapis edildim. Üstüm başım kir toz içinde. Ayrıca halan Talya'yı da görmek istiyorum. Eşer beni ona götüreceğine söz verirsen seninle gelirim." İçimden kahkaha atmak geldi ama yapmadım. Gözlerimi üzerinde gezdirdim. Cidden kıyafete ihtiyacı vardı.
"Merak etme seni hlamdan başkasına götüremem zaten. Haydi yürü de bir taksi bulalım."
Ormanlık alanda bir süre yürüdük. Daha sonra yola çıktık. İzmir'in hiç bilmediğim yerlerine gelmiştik. Yolda beklemeye başladık. Taksi geldi, bindik. Yolu izlemeye başladım. Biraz sonra eve yaklaştığımızı anladım. Denizin masmavi sularına baktım. Taksi durdu. Ellerimle cebimi yokladım. Ama cüzdanım yanımda değildi. Taksiciye beklemesini söyledim. Serin'i arabadan indirdim. Kapıyı çaldım. Kapı açıldı. Halam beni görünce küçük bir çığlık attı. "Serin'i içeri al. Ben taksicinin parasını ödeyip geliyorum." Onlar içeri geçti. Bende cüzdanımı alıp taksiciye döndüm. Adamın parasını ödedim. Dönüp eve girdim. Halam kızın sırtına pansuman yapıyordu.
Odama çıktım. Aynada kendime baktım. Bugün içimdeki cesaret kırıntılarını toplayan Einstein'ın bir sözü olmuştu. Kafamı arkamda duran kitaplığıma çevirdim. Küçük not kağıtlarımda yazan bir söz beni kendine çekti. Yaklaşınca orada yazanın "Düşüncelerin ortaya koyulması, insanı kölelikten kurtarıp özgürlüğe ulaştırır." olduğunu gördüm. Emerson'ın sözü. Evet doğruydu. Bir sözle düşüncelerimi ortaya koymuştum ve ikimizi birden kölelikten kurtarıp özgürlüğe kavuşturmuştum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçindeki Savaş #Wattys2015
Mystery / ThrillerElinize bir kalem ve kağıt alın. Olmak istediğiniz yeri , yaşamak istediğiniz hayatı , ailenizi yazın. Hepimiz çok güzel bir şekilde yaşayıp her şeyin olumlu olmasını istemez miyiz? Elbette isteriz. Peki ya hiç istemediğimiz bir hayatı yaşarsak? Çoc...