"İyi akşamlar Barış Bey. Öncelikle kazanılan galibiyet hakkında duygu ve düşüncelerinizi alabilir miyim?"
Barış kısaca sevincini ve bundan sonraki maçlar için performansını en üst düzeyde ortaya koyacağına dair kısa bir konuşma yapıp sözü bitirdi.
"İlkin Aydın'la son zamanlarda hakkınızda çıkan aşk iddialarına ne diyorsunuz?"
Biri olaya müdahale edip "konumuz bu değil" dese de Barış "sorun değil" diyerek sözü devraldı."Kendisiyle ilk kez Galatasaray ödül gecesinde karşılaştık. Pek konuşma fırsatımız olmadı. Tanımıyorum desem yerinde bir söylem olur."
"Maçınıza gelmesi hakkında ne demek isterseniz?"
"Öncelikle maçıma değil, milli takımın maçına geldi. Lütfen yanlış yerlere çekmeyelim ki kendisi de voleybol takımıyla bugün burada bulunuyordu."
Kısa ve keskin cevapları pot kırma ihtimalini en aza indirirken konuşmanın verdiği gerginlik dışında beden dilini de ustaca kullanması ondan beklenmeyecek hareketti.
"İleride bir şeyler olma ihtimali var mı?"
"Dediğim gibi kendisini tanımıyorum. Bundan sonra karşılaşsak da sanılanın aksine aramızda bir şey yaşanmaz. Arkadaştan öte olmayız. Milli maçlarından gördüğüm kadarıyla kendisi alanında başarılı bir sporcu keza ben de öyle" dedi kendisini övmeden duramazken. "İkimiz de önümüzdeki maçlarımıza odaklanmış durumdayız. Mesleğimiz gereği bu tür şeylere vakit ayırmaya dahi fırsatımız olmuyor."
"Yakıştırmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?"
"Gülüp geçiyorum" dedi ellerini iki yana açıp mahcubiyet dolu bir gülüş bahşederek. "Elden başka bir şey gelmiyor."
"Çok teşekkür ederim."
"Ben teşekkür ederim" dedi ve konuşma Kerem'e geçti.
Televizyonu kapattım. Dün gece yayınlanmış olan videoyu sabah Elif'in uyandırmasıyla yeni görmüştüm. Söylediğini yaparak basına lehime konuşması, hakkımızda yazılıp çizilenleri biraz olsun durgunlaştırmaya yeterdi. Yine de büyük bir sorun vardı ki şapkam hâlâ Barış'ın elindeydi ve paylaşıp atması an meselesiydi.
Uygulamaya girip Barış'ın engellerini kaldırarak onu arayacağım vakit kapı çalmıştı. Elif'le sabah sabah kimin geldiğine dair telepati yoluyla fikir yürütürken bir çıkar yola varamadığımızda çok bekletmeden kapıyı açmıştı. Gelen elinde simitlerle çekingen bakışlar atan Ece'den başkası değildi.
Elif'e dün gece Ece'nin bana söylediklerine dair hiçbir şeyi anlatmamıştım çünkü biliyordum ki anlattığım an Ece'yi o dediklerine itinayla pişman ederdi.
Ben de memnun değildim bu durumdan fakat olan olmuştu bir kere. Aldığımız geri dönüşler de dediği gibi kariyerimi bitirmesiyle alakası bile yoktu. Olmayan aşk hayatım işimin biraz önüne geçmişti o kadar. Barış'la olabildiğince görünmezsem bunların da biteceğine şüphe duymuyordum.
"Günaydın, uyandırmadım umarım."
"Biz çoktan uyandık. Gelsene içeri."
İçeri gelip oturduğunda "nasılsın İlkin?" dedi direkt tepkimi ölçmek ister gibi.
Sorusunu yanıtsız bırakıp "Elif bizi biraz yalnız bırakır mısın?" diye sordum tatlı bir tebessümle.
"Gizlimiz saklımız mı var?" dedi şüpheyle Ece'ye bakarak. Yolunda olmayan bir şeyler olduğunu anlamıştı.
"Lütfen Elif."
Bana sonra hesaplaşırız der gibi kaş göz işareti yapıp "tamam" dedi ve mutfağa geçmeden Ece'nin elindeki simitleri alarak salonu terk etti.