altı

92 13 0
                                    

fazlaca konuştukları için ceza alan öğrenciler teneffüs zili çalmasına rağmen hala sınıfta ders işliyorlardı. sıkıntılı bir matematik hocaları vardı ve her ders illaki sorun çıkarıyordu böyle. arkada yerlerini alan, artık herkesin ilallah ettiği o dörtlü bile sıkıntıdan konuşmuyordu. uykuları gelmişti doğal olarak.

en arkada, köşede oturan yeonjun fısıldayarak "bu adamın bizden nefret etme olasılığı?" diye bir soru sordu ortaya. sadece bay kim'in sesinin dolaştığı sınıfta hepsinin duyması çok kolaydı.

hemen önünde olan wooyoung arkasını hızlıca dönerken "diğer sınıflarda pamuk gibiymiş amına koyayım." dedi. sinirliydi. sinirli olmakta da haklıydı çünkü gerçekten de öyleydi. bu sınıfa karşı ayrı bir nefreti vardı adamın. üçü de onun dediğini onaylamak adına kafasını salladığında woo geri önüne döndü san ile beraber. azar yemekten korkuyorlardı bir bakıma.

tahtaya problemlerle alakalı iki yolu da yazdıktan sonra kim, masadaki çantasına ilerleyip kalemini içine atmıştı.

"çıkabilirsiniz."

ağzından çıkan tek kelimeyle tüm sınıf rahatlamış bir şekilde kapıya doğru koştururken aralarında choi yeonjun da bulunuyordu. bu kadar hırslanmasının sebebiyse beomgyu'yu bulup onunla konuşma isteğiydi. arkadaşları bile şaşırmıştı bu duruma.

yeonjun'un sınıfı son şube olduğu için koridorun başındaydı, beomgyu'nun sınıfına ulaşmak için iki kapı daha katetmesi gerekiyordu yani.

sonunda adımları hedefe ulaştığında içeriye girdi. orta yerde, ikinci sırada sanırım adının huening kai olduğunu hatırladığı çocuğun yanında oturuyordu. tüm okulun tanıdığı birisiydi zaten. ayakta ise soobin'den dolayı bildiği, sürekli denemelerde, sınavlarda yarıştığı kang taehyun vardı.

arkası dönük olan gencin yanına geldiğinde, belinde parmaklarını birleştirerek kulağına eğildi. "beomgyu,"

tanıdık gelen sesin yönüne döndüğünde hemen dibinde biten yeonjun ile gözleri kocaman açılmıştı beomgyu'nun, hiç beklemiyordu bu kadar yakınında olmasını. ölüp bittiği gözler gülümsediği için kısılmış bir şekilde ona bakarken kalp ritminin hızlandığını hissetti. hiç iyi gelmiyordu ona.

yeonjun tekrardan dudaklarını araladığında "n'aber?" dedi basitçe. ardından doğruldu, bir cevap bekliyordu oturan gençten ancak onu izlemekten başka bir şey yapamıyordu.

yanındaki sarı saçlı, ne olup bittiğini kavrayıp uzun saçlı olanın bacağını sıktı hemencecik. beom bacağındaki acıyla kendine gelmiş bir şekilde irkildi. kai'nin her zaman işe yarayan taktiklerinden birisi buydu ve hiçbir zaman sekmezdi kesinlikle.

"ha, ne dedin?" bu soruyu gerçekten duymadığı için sormuştu, kulaklarından sadece bir uğultu geçip gitmişti çünkü o an.

"n'aber demiştim."

"iyi gibi," küçük bir tebessüm. "senden n'aber?"

"bende iyi gibiyim. seninle konuşmak istediğim için geldim yanına aslında."

beomgyu dinliyormuş izlenimi vermek adına kafasını salladı, şu an cümle kurmakta iyi değildi zaten ve söylediği şey iyice zorlaştırıyordu bu durumu.

yeonjun boğazını temizledikten sonra "bahçeye çıkalım mı?" diye bir istekte bulundu. asla hayır diyemeyeceği bir istekti genç oğlanın. "olur tabi." diyerek sırasından kalktı hızla. heyecanın getirdiği karın ağrısının yanında mutluluğunun gözünden okunur hali vardı.

beraber sınıftan çıktıklarında kai ve taehyun'un şokla açılmış ağızlarından haberleri yoktu pekala.

koridora yeonjun önde beomgyu arkada çıktıklarında beomgyu bir iki adımını daha uzağa kullanarak yanına ulaştı hemen. sessiz geçen uzun yol sonucu merdivenlere geldiklerinde ilk sessizliği bozan yeonjun olmuştu.

"saçlarının doğal rengi bu mu?" her ne kadar ben boyayım diye bağırsada saçları, konu açılsın diye sormak istemişti.

beomgyu'nun eli kızıl saçlarını bulduğunda perçemlerini geriye doğru taradı. "keşke doğal rengi olsaydı ama boya." dedi basamaklara bakarak. "saçlarımı boyamayı sevdiğim için vazgeçemiyorum sürekli yapmaktan."

beyaz basamaklar bittiğinde bahçeye ulaşmışlardı sonunda. burunlarını dolduran temiz havayla beraber esen yavaş rüzgar ikilinin huzuru tatması için yeterliydi. özellikle gyu için, sevdiği kişi yanındayken nasıl içi huzur dolmazdı ki?

siyah saçlı genç, ellerini aynı renkte olan eşofmanının cebine soktu. ders ziline çok az kalmıştı ve hala asıl söylemesi gerekeni söylememişti.

niye söylemesi gerekiyordu ki?

fakat kafasını kurcalayan şeyden vazgeçerek tezat bir şekilde "ben soobin ile ayrıldım." deyiverdi bir anda.

cümlesi bittiği an kafasını yanındaki gence döndürdüğünde o zaten ona bakıyor haldeydi. sadece dalgalanan saçları artık arkaya doğru uçuştuğunda, rüzgarın arttığının göstergesiydi. ancak gözleri yine gözlerindeyken bunu hissetmesine imkanı yoktu. kayboluyordu, yok oluyordu, hissizleşiyordu. bunu tanımlayamıyordu. güzeldi, aynı zamanda ise çok da yanlıştı.

kendisinin daha fazla dalıp gitmesine izin vermedi beomgyu, başını önünde çevirdi. içten içe mutlu olmuştu da, belli etmemek zarfına konuşmaya karar vermişti en sonunda. "yakışıyordunuz ya," iyi ki ayrıldınız. "keşke ayrılmasaydınız."

yavaşlayan adımlarının arasında "ben mutluyum ayrıldığım için." dedi yeonjun. kendisinin hala soobin'e karşı bir şeyler hissettiğini biliyordu lakin sevgi bazen yetmiyordu. anlayış gerekliydi, güven gerekliydi, düzgün iletişim çok önemliydi. her ne kadar ilk aylar bunlar baskın olsa da son aylarda tamamen öldürülmüş, her günü didişmekle geçen iki genci doğurmuştu. sonuç ise beklenmedik değildi.

beomgyu hala kafasında yeonjun ile konuşmasını normalleştiremediği için kelimeleri birleştirmekte güçlük çekiyordu. belki bir şeyler söylemesi lazımdı, eline böyle bir fırsat geçmişken hiç susmaması lazımdı ama dudakları bir türlü hareket edemiyordu.

koca bahçenin sonuna geldiklerinde geldikleri yöne doğru tekrardan harekete geçti ikili. yavaş adımları biraz daha hızını arttırmıştı.

"wooyoung ile san sevgili mi?" diye sordu kısa olan. merakına yenik düşüp konuşmayı başarmıştı. sınıfında dönüp duran dedikodulardan birisi de buydu ve gerçeği öğrenen kişi olacaktı az sonra.

yeonjun hiç beklemediği soruyla karşı karşıyayken kıkırdadı kendini tutamayıp. yine de "evet." cevabını verdi. "maalesef." bazen, hatta çoğu zaman vıcık vıcık bir ilişkileri vardı. utanmasalar derste birbirlerini öpecek kıvama kadar gelmişlerdi.

"neden maalesef dedin?"

dışardan bakılınca gayet tatlılardı aslına bakılırsa. sorunları yoktu. yeonjun'un maalesef demesi buna bağlı bile olabilirdi.

"baya mıç mıçlar. teneffüste öpücük seslerinin geleceği bilindiği için tüm sınıf kaçıyor hatta."

beomgyu, aklında canlanan birkaç kareyle beraber yüzünü ekşitti. acaba yeonjun ile olsa ilişkileri nasıl olacaktı? şimdi o karelerde kendisiyle sevdiği genci görünce yüzündeki ifade yerini büyük bir sırıtmaya bıraktı.

merdivenlere yaklaşırlarken ders zili tüm okulda yankılanmaya başlamıştı bile. tam üç basamak olan merdiveni aceleyle çıkıp açık kapıdan okula girdiler.

biten zil onları daha da hızlandırmaya yetmişti. ikişer ikişer çıktıkları merdiven sonucu sınıflarının olduğu koridora ulaştıklarında yeonjun, beomgyu'ya döndü. "görüşürüz!" dedikten sonra sağ elini cebinden çıkartıp yumuşak saçlara bastırdı ve kısaca karıştırdı. saçını önemsediği her halükardan belliydi. yumuşacıktı ve insanın dokundukça dokunası geliyordu.

beomgyu yine bakakaldığında bu sefer kendisine çok çabuk geldi. kalbinin ağzında attığını, sınıfa girdiğinde çığlığı basacağının bilincinde o da aynen "görüşürüz." dedi.











ben niye düz yazıları
uzatamıyom lo çok kısa
oldu sanki bu of

taktiksel yürüme, yeongyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin