Ben Jeongguk. Hayatının altının üstünden iyi olmayacağını nereden bilebilirsin ki sorusunun, ķaranlık gecenin ardından güneş doğar sözlerinin bozulduğu Jeongguk.
Hayatım hiçbir zaman iyi değildi. Mutlu olabileceğim bir geçmişim, arkamda olduğu için mutlu olabileceğim bir ailem hiçbir zaman olmamıştı.
Hayatlarındaki hataların günahını çıkarmak istedikleri ve mükemmel forma sokarak kendi hayatlarındaki pişmanlıklarını telâfi edebileceklerini sanan bir ailem vardı, her gün dua ederek ölmelerini istediğim ailem.
Ölmüşlerdi.
Fakat hayat asla iyiye evrilmemişti. Hayatımın aşkı olacağına derin bir bağla inanmış olduğum çocuk benden uzak olduğu vakitlerin sonunda ilk kez buluştuğumuzda o da kopmuştu benden.
Ve o da ölmüştü.
Kendime gelemezken en büyük yardımcım olan yakın arkadaşım ve psikoloğum dışında kimsem yoktu. Aile kavramı benim için onlardan ibaretti.
Gözlerimdeki ışıltıyı kaybetmişken, okulumun ve okuduğum bölümün bana enjekte ettiği bilgileri teorikte uygulamaya çalışırken karşıma çıkan tuhaf çocuk ise hayatımdaki yeni karakter olmuştu.
Adanın hiç bilmediğim bir tarafındaki, Jimin'in deyimiyle 'bizden olmayanların' bölgesindeki şarap dükkanında oturmuş, sessiz süren akşam yemeğimizin devamı niteliğinde yudumladığımız şarabımızın etki etmeye başlaması çeneme vurmuştu.
"Hep böyle konuşmaz mısın?"
"Anlayamadım?" gözleri gözlerimi bulurken hıçkırmıştım hafifçe. Zayıf bünyemi ele geçiren eski şarap tamamen zuhur etmişti.
"Diyorum ki.. madem beni yemeğe çıkardın. Madem vakit geçiriyoruz, neden konuşmuyoruz?"
Kısılan gözleri beni incelemişti. Şarabımdan bir yudum daha aldıktan sonra derin bir nefes vererek çenemi elime yaslamış, ben de onu izlemiştim bir süre.
Islak dudaklarını araladığında bakışlarım 'kısa' bir süre oraya kaymıştı. Gözlerine yeniden odaklandığımda fark etmiş olmalıydı ki alaylı bir sırıtış yer almıştı yüzünde.
"Ne konuşmak istersin? Ben sadece borcumu ödemek adına çıktım seninle dışarıya. Konuyu başka yerlere saptırma."
Elimi kalbime götürmüş, vurulmuş edasıyla kendimi geriye hafif çekerken eğilip elime bakmış, sonrasında dudak büzerek elimi göstermiştim. Önce dudaklarıma, sonrasında ise boğazını düzeltip elime baktığında ne olduğunu anlamazca suratıma bakmıştı.
Bu sefer bendeydi yüzündeki alaylı sırıtış, yine de rolümü bozmamıştım.
"Kalbim kırıldı.. insanlarla iletişim konusunda ders alman gerek."
"İnsanlarla iletişim kurmak tarzım değil. Hele ki ha bire önüme çıkan bir veletle."
"Önüne çıkmak mı? Resmen sen benim önüme çıkıp duruyorsun. Bayıldığımda da sen koştun ilk ayrıca. Koşmayadabilirdin."
"Ben takım kaptanıyım Jeon."
"Ben de takımdan olmayan çömezim Min. Kapsama alanın dışındayım."
"İyi, bir dahakine kılımı kıpırdatmam."
"Sakın yapma."
Birbirimize bir süre baktıktan sonra beni tutan gülme krizine o da gülmüştü. Gözüken diş etleri aşırı şirin duruyordu herkesin aksine. Gülüşmemiz bittiğinde şarabımdan bir yudum almış, o esnada telefonuma gelen bildirimlerle masadan aldığım telefonuma bakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐀𝐑𝐄 𝐘𝐎𝐔 𝐒𝐔𝐑𝐄? | 𝐲𝐨𝐨𝐧𝐤𝐨𝐨𝐤.
FanfictionÜniversitedeki gizli aşkı Taehyung'un katilini bulmaya çalışan Jungkook, kalbini yeni birine kaptırır. . .