Slow bir şarkı eşliğinde camdan dışarıyı izlerken sokak lambaları anlık içeriyi aydınlatıp yerini geri karanlığa bırakıyordu. Saçlarım hafif aralık camdan sızan hava sayesinde uçuşurken huzurlu hissediyordum. Geçirdiğim en güzel günlerden biriydi. Aklımdan çıkmayan dans anımızı her anımsadığımda yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamıyordum.
Barış Alper'den hoşlanıyordum. Kendime dahi itiraf etmekten kaçındığım gerçek tam karşımda duruyordu ve ben bugün onu halı altına saklamayı değil, kabullenmeyi tercih ediyordum.
Bu hislerimin karşılıksız olmaması da ona olan bağlılığımı arttırıyordu. Önüme çıkan videolarımız, adımınızın sürekli yan yana anılması ona benim bile fark edemediğim kadar çok alışmamı sağlamıştı.
Eve vardığımızı gösteren tanıdık sokağa girdiğimizde ondan ayrılacak olmanın verdiği üzüntüyle başımı çevirip kalan süremi doyasıya yüzünün yan profilini izlemeye harcadım.
Barış Alper alenen ona baktığımı bilmesine rağmen araç durana kadar bana dönmedi. İnmek için çantamı toparlamaya hazırlanırken telefonum çalmıştı.
"Kim bu gecenin bir vakti seni arıyor?" dedi benden daha çok ilgili davranarak.
"Elif'tir."
Telefonu çantadan çıkarıp arayana baktığımda aşinası olmadığım bir numara tarafından aranıyordum. Kimin aramış olabileceğine kafa yormadan açarak kulağıma götürdüm.
"Merhaba İlkin. Çok geç saatte aradım, farkındayım. Kusura bakma lütfen."
Başta çıkaramasam da bir noktaya kitlenerek hafızamı zorlamalarımla arayanı bulabilmiştim. "Muzaffer?"
Barış Alper ismi duymasıyla önüne çevirdiği bakışları anında beni bulduğunda kaşlarını çatmıştı. Hoşnutsuzca herbir sözümü can kulağıyla dinlerken bedenimi engel olamadığım bir gerginlik sarıp sarmaladı.
"Evet benim. Müsait miydin?"
"Evet, müsaitim."
Barış 'öyle mi' der gibi tek kaşını kaldırırken küçümseyici bir bakış attığında kolumdan kavrayarak beni kendine çekip telefonu benimle birlikte kulağına dayadı. Telefona benden daha çok yapışırken Muzaffer'in sesini zar zor aldığımdan dirseğimle onu itmeye çalışsam da işlememişti.
"Numaranı menajerinden aldım. Başka türlü sana nasıl ulaşacağımı bilemedim."
Sanki en ufak yanlış bir şey söylesem arıza çıkaracakmış gibi Barış'ın kolumdaki eli sıkılaşırken sorunsuz bir şekilde bu geceyi bitirmeyi ve uyuyarak üzerimdeki yorgunluğu atmayı istemekten başka bir şey elimden gelmedi.
"Sorun değil" dedim olabildiğince renk vermemeye çalışarak. "Niçin aramıştın?"
Muzaffer az önceki gergin sesini ona olan nezaketimle üstünden atarken konuşması daha rahat bir hal aldı. "Kahve sözünü yarın telafi edebilir miyiz?"
Barış yanağını telefondan ayırıp telefonu bir hışımla elimden çekip alarak konuşmayı sonlandırdı.
"Ne yapıyorsun sen ya?" dedim sinirle omzuna vurarak. "Ne bu haller?"
"Kim bu gevşek İlkin?" dedi sesi hafiften yükselirken. "Gecenin kör vaktinde seni arama cüretini nereden buluyor bu?"
"Arkadaşım" dedim kısa ve net.
"Arkadaşın mı?" dedi inanmadığını belli ederek. "Hangi arkadaş, arkadaşın numarasını menajerinden alıyor?"
"Yakın değiliz zaten. Erkek voleybol takımından arkadaşım."