Hayat hepimizin karşısına binbir türlü engel çıkarır, çocukluğumuz bittiği gibi bizi derin bir su kuyusunun içine atardı. Bu su ilk başlarda ayak bileğinizi geçmezken, zaman geçtikce ve yaşınız arttıkca boyutunu büyütüp boğazınıza kadar gelirdi. Artık suyun seviyesi boyunuzu geçip sizi boğmaya çalışırken çabalamaktan başka bir çareniz kalmazdı. Siz bağırışlarla kollarınızı çırparak sudan kurtulmaya, nefes almaya çalışsanız da derinliklerden kurtulmak pek de kolay değildir. Ve sonunda, ölüme mahkum olurdunuz. Ne kadar çabalarsanız çabalayın, sonunuz hep ölüm olacaktır.
Ama,
Ya biz boğulmak üzereyken bize birisi el uzatırsa?
Elini sımsıkı tutup o sudan çıkıp yeniden nefes almaya başlarsak?
Ben, yedi yaşından o derin su kuyusunun içine atılmıştım. Ve çocuk halimle o zorlukları yenmeye mahkum edilmiştim. Evet, sokakta yattım, günlerce aç kaldım, çok üşüdüm ama bir şekilde üstesinden geldim hepsinin. Zor oldu ama bir türlü ayağa kalkmayı başardım. Çokca yıprandım, çokca düştüm. Dizlerim kanadı evet ama yarabandı yapıştıran, 'geçti' diyen birisi olmayınca insan bir şekilde bir öncekinden daha güçlü kalkabiliyor düştüğü yerden.
Yıllar sonra su boyutunu yükseltip boğazıma kadar gelmişken bir el uzandı bana. Elini tutup çıkmak istedim ama onu da kendi derin kuyuma çekmekten korktum. Çünkü ben ve sırtıma yüklenmiş acılar o kadar ağırdı ki çıkaramazdı beni oradan.Hayatım boyu bir sürü sorunu halledip bir şekilde başımın çaresine bakmıştım ama şimdi elim kolum bağlıydı. Meğersem en büyük sorun duygularmış. En büyük sorun sevgiymiş meğersem.
Hiç bir zaman tatmadığım bu duygunun ne kadar ağır olduğundan habersiz tutulmuştum. Hem de en imkansız kişiye.Kabul ediyordum, hisslerim derin değildi ama bu derinleşmeyeceği anlamına gelmiyordu. Peki, o vakit ne yapacaktım ben?
Elimi yanağıma yaslamış, önümdeki Ali meymenetsizinin sıkıcı ders anlatışını dinliyordum. Ne anlattığı hakkında kendisinin de fikri olmazken sınıfa göz gezdirdim. Herkes ya uyuyor ya da başka bir şeyle uğraşıyordu.
Biraz daha tahtada ders anlatışını dinledikten sonra gözlerime yenik düşüp başımı sıraya yasladım.Daha kafamı koyalı beş dakika olmamışken kafamda hiss ettiğim acıyla başımı kaldırdım. Tam önümde kaşlarını çatmış bir şekilde duran hocaya tersce baktım.
"Kayhan, dersimize katılmaya ne dersin?" Dedi iğneleyici ses tonuyla.
Derince oflayıp boynumu sağa sola yatırıp uyuşmasını geçirmeye çalıştım. Ardından muhtemelen koyulaşmış elalarımı gözlerine diktim. Delip geçmek istermiş gibi bakarken "Sizce dersinize tek katılmayan ben miyim?" Dedim alayla yüzüne bakarken.
Gözlerini kısıp "Ben seni gördüm," Dedi.
Bana takan ve benden nefret eden bilmem kaçıncı hocaydı ve birdenbire bana bulaşmasına oldukça şaşırmıştım. Ne kadar psikopat olduğumu herkes biliyordu bu okulda. Kolay kolay bulaşmazdı kimse bana.
"Beni ilgilendirmez." Dedim sadece.
Tüm gece çalışmıştım ve şimdi sadece biraz uyuyup akşam için enerji toplamak istiyordum ama bu hoca gittikce sinirlerimi oynatıyordu.
"Sen ne cüretle benimle böyle konuşursun?" Sesini yükseltip yakamdan tuttuğu gibi beni ayağa kaldırdı.
Sen asıl ne cüretle bana dokunursun.
Bileğini tuttuğum gibi sertçe yakamdan çekip "Elinize kolunuza hakim olun, hoca." Sert sesim pür dikkat bizi izleyen öğrencilerin olduğu sınıfta yankılandı.