GİRİŞ

13.5K 1K 396
                                    

GİRİŞ

*Heterokromi, genellikle gözlerde, ancak kimi zaman da saç ve deride gözlenebilen renklenme farklılığıdır. Vücuttaki her türlü renklenmede görev alan melanin pigmentinin göreceli olarak fazla ya da az dağılımından kaynaklanır.


*

Hayat herkese karşı iyi davranmıyordu. Bazen çocukluktan itibaren hatta doğmadan önce yara almaya başlıyordunuz. Yavaş kalmak bitiriyordu bazen, bazen de anlatamamak. İşte ben hepsiydim. 

Sadece on yedi yaşında bir çocuk için bu travmatikti. 

Ne zaman uyuduğumu bilmiyorum ama uyumuştum. En iğrenç kabusların arasına dalmış ve orada oyalanıyordum. 

Sırtıma vurulan yumrukları, çekilen saçımın acısını hissediyordum. Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımı ıslatıyordu ve sesimi çıkartamıyordum. Anne ve babama söyleyemezdim. Karşılık veremezdim. Daha ilkokula giden bir çocuk için bu kadar zorbalık fazla değil miydi gerçekten?

Sadece göz rengimden dolayı... 

Sadece gözlerimin rengi diğerinden farklı olduğu için bunca eziyeti çekiyordum. Nefesimde boğulurken bir anda yattığım sıradan kaldırdım başımı. Gözlerimde kalın çerçeveli gözlük, kaşlarımın biraz aşağısına düşen saçlarım ile birlikte etrafa kaçabileceğim bir yer arıyormuşçasına bakıyordum. Yanaklarımın iki yanından süzülen ter damlaları çenemin altında birleştiği sırada çantamı sıkıca kavradım. Midem bulanıyordu. Okuldan nefret ediyordum...

"Gökhan, iyi misin?"

"Ben çıkabilir miyim?"

Tedirginliğimi gören öğretmen izin verdiği anda sınıftan koşarcasına çıktım. 

Nefes al.

Nefes ver.

Nefes al.

Ver...

Okulun çıkışına bağladığım bisikletimin yanına gidip anahtarı kilide takıp çözdüğüm bisiklete binip son hız çevirmeye başladım pedalı. Okulun açık kapısından çıkıp sola döndüm, ileride anayola açılan bir yokuş vardı hızımı kaybetmeden bisikletin pedallarına asılırken alnımı kapatmakla kalmayıp soluk yüzümde gözlerimin üzerine dökülen saçlarım rüzgârda geriye doğru savrulmaya başladılar. Kollarımı yokuş aşağıya inerken bıraktığımda işte, diye düşündüm, özgürlük.

Anayola bir anda çıktığımda ne olduğunu anlayamadan bir kamyonun altında kalmaktan son anda kurtulmuştum. Kamyon şoförü arkamdan bağırsa da birbirine kattığım trafikten hızla kaçtım. Ölmek benim gibi işe yaramaz bir soytarı için ödül olurdu.

Bisikleti ikinci yokuşun yarısından sağa kırıp ilerideki dükkâna gülümseyerek bakmıştım. Benim için gerçek özgürlük pembe bir oyuncak ayının kollarında saklıydı. Pembe kürkü sanki biri ona saatlerce sarılmış gibi her zaman sıcaktı. Gözlerinden birinin koptuğunu görmüş, dükkân sahibi Rafet amcadan izin alıp evden getirdiğim bir düğmeyi dikmiştim. Bir gözü siyah, diğeri maviydi. Van kedisi gibi... Onu da kendim gibi *heterokromi yapmıştım. 

Tahta kapıyı tıklatıp gülümsedim. Burası büyük ama eski bir oyuncakçıydı. İçerisi her türlü oyuncak ile dolu, bazı bölümleri korkutucu bazıları ise hayal gücünü zirveye taşıyan bölümlerdi. Benim oyuncak ayım hâlâ satın almamak için direndiğim bana göre korkutucu olan bölümdeydi. Kocaman pembe bir oyuncak ayıyı alıp evimde nereye koyacaktım ki?

Kapı hafif menteşe gıcırtısıyla açıldığında gülümseyen yüzüyle Rafet amca karşıma çıktı.  "Erkencisin bugün?"

"Okulu asmak zorundaydım Rafet amca, ne olur bugünlük soru sorma, olur mu?"

"Hadi geç bakalım," dedi gülümsemesi hafifçe yüzünde solarken.

İçeriye geçtim, o eski oyuncak kokusu burnuma dolarken adım adım kokutucu bölüme yaklaşıyordum. O bölüme kimse uğramazdı. Uğrayanlarda şöyle bir ucundan bakar kaçarlardı. Oyuncaklar sanki canlıymış gibi insanın gözlerinin içerisine içerisine bakar, içini ürpertirlerdi. Bazen raftan düşerlerdi...

"Senden başka kimse böyle elini kolunu sallayıp girmiyor buraya," arkamda duyduğum Rafet amcanın sesi ile irkildim.

"Bence öyle çok da korkunç değil."

"Hadi canım sende!" Dedi kıkırdayarak. "Neden almadın bu zamana kadar şu ayıyı anlamış değilim. Param yok desen bedavaya vereceğim..."

"Oyuncak ayı ile oynama yaşımı geçeli çok oldu Rafet amca." Dedim gülümseyerek.

"Oğlum," dedi derin bir nefes alıp. "Oyuncak ayı alabilmen için çocuk olmana gerek yok."

"Biliyorum."

"Hem nesi varmış. Bence dünyada böylesine güzel bir pembeyi bir daha bulamazsın?" Dedi sırıtarak. Pembe olmasına bir şey dememiştim...

Derin nefes alma sırası bendeydi. Her seferinde karamsarlığa düşüyordum. Şimdi tam karşımda başı önüne düşmüş pembe, devasa oyuncak ayı ile bakışıyordum. 

"Bu sefer son," dedi ardından Rafet amca, "bir dahaki gelişinde de almazsan ön reyona koyacağım. Gelen alsın. Gözündeki senin diktiğin düğmeyi de değiştireceğim."

İçimde bir anda yeşeren kaybetme korkusu ile öylece kaldım. Bu kadar alışmışken... bırakmak istemiyordum.

"Tamam bir dahaki gelişimde alacağım. Ama o kadar satmayacaksın."

"Almazsan satarım," dedi gülümseyerek. Ben de ona eşlik edip gülümsedim...

-

Valla zor bakın benim için eski hikayeleri tekrar yayınlamak. 

Tekrar düzenlemek.

Tekrar, tekrar okumak...

25 yaşına geldim. Buraya ilk geldiğimde 18'ime yeni girmiştim.  (Ay ağlayacağım şu an 28 yaşındayım ben... Kahır yüklüyüm ya. Neyse okuyun bari bir işe yarasın o kadar düzenleme)


BAYAN POKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin