9

4.4K 459 60
                                    

Karşımdaki alfaya şaşkınlıkla bakarken olanları algılayabilmem ve tepki göstermem epey uzun sürmüştü.

Ali Asaf Buca karşımda, patronumun koltuğunda rahatça oturuyordu.

"Ne işin var burada?" Diye sorarken şaşkınlık sert bir ton çıkarmama engel oldu.

Aptal gibi sorunun çözüldüğünü sanmıştım ama anlaşılan çözümden epey uzaktaydık.

"Çık." Patronuma göz ucuyla bakıp sert bir sesle emrettiğinde patronum daha gözümü kapatıp açmadan çıkmıştı bile.

"Konuşmamız gerekiyor derken senin isteklerinden bahsetmiyordum, Eymen." Yerinden kalkarken ayakta açık ceketin düğmesini ilikledi.

"Onlar istekler değil gerçekler, alfa." Diye cevapladım onu. "Burada ne işin var? Nasıl buldun burayı?"

Sorum pek önemli değilmiş gibi, "Zor olmadı." Dedi sadece.

"İş yerime gelip bana patronluk taslayınca ikna olacağım mı sandın?" Alayla gülerek sorarken o da keyifsizce güldü.

"Senin şu hırçınlığının daha katlanılabilir olduğu saatler var mı omega?"

Bana yaklaştığında kibrine aynı şekilde karşılık verdim, "Var alfa, hayatımda olmadığın anlar da pamuk gibiyim."

Hemen karşıma dikildiğinde gözleri beni süzdü. Özellikle eldivenli ellerimde oyalanıp tekrardan bana döndü.

"O halde yeni hayatının ilk gününe merhaba desen iyi olur."

Umutsuzca iç çektim. Laf sokmak dışında birarada topasan iki saniye bile duramıyorduk. İçimi çürütüp beni öldürmek isteyen omegamın şimdi içimi huzurla doldurması da ayrı bir olaydı. Sırf ona inat olsun diye karşı çıksam da ben de durumun fenalığının farkındaydım.

İşimi yapmak zordu ama bir omega olarak yapmak daha zordu. Zayıf bir bünyeye sahiptim ve ne yazık ki en ufak bir rüzgarda kolayca hasta oluyordum. Ruh eşimi bulmam da bu durumumu iki katına çıkarmıştı sanki.

Çok zor bir hayatım olduğu yetmezmiş gibi bir de üzerine omegamın zorluklarıyla baş etmeye çalışıyordum.

Hâlâ alfadan hoşlanmıyordum ve hâlâ evlenmek ya da çocuk sahibi olmak gibi bir düşüncem yoktu. Ama böyle ne kadar devam edebilirdim ki?

Sürekli hastalanıp sürekli acı çekerek nereye kadar gidebilirdim? Bir işimin olması bile mucizeyken bu işte ayağımı kaydıranlara kolayca nedenler verirsem ne olacaktı?

Kabul et Eymen, nefretin şu an sadece dezavantajın.

Doğruydu, nefretim şu an da bir dezavantajdı.

"Bak ne diyeceğim, adamakıllı konuşmamız gerektiği doğru." Kollarımı göğsümde kavuşturup kararlı bir ifadeyle ona baktım. "Ama ihtiyacımız olan şey sadece konuşmak değil."

"Başka neye ihtiyacın var?" Diye sordu bu değişen tavrımı yargılarken.

"Bir anlaşma. Resmi olarak, imzaların atılacağı türden bir anlaşma." Dedim açıkça. Kararım kesin ve netti.

Bu bataklıktan çırpınarak çıkamıyorsam o halde her yolu denemeliydim.

Bir süre yüzümü inceledi. Sanki kafamın içini görebilmek istermiş gibi baktı. Sanki baktığı her sefer de zihnimin içindekini görememesi sinirini bozuyormuş gibiydi.

En sonunda iç çekti. "Önce konuşalım. Sonra dediğin gibi bunu resmiyete dökelim."

Dediğini onaylarken odadaki toplantı masasına geçtim. Beni takip edip karşıma oturdu.

"Ali Asaf Buca." Diyerek elini uzattı.

Anlamayarak ona bakarken, "Tanışmadık. Madem baştan konuşacağız o zaman tanışalım." Diye açıkladı.

Her şeyimi çoktan bildiğini bilerek elimi uzatıp havadaki elini sıktım.

"Eymen Yelkıran."

Havada kavuşan ellerimiz eldivenime rağmen ruh eşi işaretini etkiledi. İçime dolan garip hislerle elimi ondan çektim. Anlaşmayı kendi çıkarıma yapmak istiyorsam duygulara kapılamazdım.

"Her ne kadar kaderimizde seni kurtararak tanışmak olsa da bunun hayatımıza çok etki etmesini istemiyorum." Diye girdim konuya.

"Seni vicdanımın etkisiyle kurtardım, bir yabancıydın ve seni kurtarma kararını verdikten sonra ruh eşi olduk. Yani bana bir can borcun yok ve iyi niyetle yaptığım şeyin bu anlaşmada geçerliliği yok.

Bu yüzden anlaşmaya, bana borçlu olduğunu iddia ederek saçma sapan şeyler yazma. Hele parayla ilgili bir şey düşünme bile."

Uyarımı anlaması için gözlerinin içine bakarak konuştuğumda orada bir şeylerin olduğunu ve alfasının memnuniyetle neşelendiğini hissediyordum.

Ruh eşi olmak birbirimizin her duygusunu hissetmek demekti aynı zamanda.

Bu laflarımda onu her ne memnun ettiyse umarım dediğimi yapmasına vesile olurdu.

"Ünlü bir iş adamısın anladığım kadarıyla. Bu yüzden bir arada görünmesek iyi olur. Peşimde sürekli beni takip eden insanlar istemiyorum."

Bir şey demesini beklesem de sessizce bölmeden beni dinliyordu. Anlaşılan ben istediklerimi anlatmayı bitirdikten sonra o konuşacaktı.

"Buradaki en büyük sorun kızgınlık." Son kelimeyi tiksinerek söylerken sinirim bozuktu.

"Neden feromonlarını alamıyorum?" Sessizliğini bu soruyla bölmesini beklemediğimden biraz geç cevap verebildim.

"Feromon gizleyici sprey sıktım. Onları salgılamıyorum, tutuyorum ayrıca." Diye bilgilendirdim.

Alfasının bu durumdan huzursuz olduğunu hissetsem de tek kelime etmedi.

"Kızgınlıklar ruh eşinden sonra çok sert geçermiş." Dedim okuduklarımı hatırlarken. "Yan yana olmamızı isteyip bizi zorlayacaklar."

O da bunun farkındaydı.

"Senden hoşlandım." Dedi birden. Ben şaşkınlıkla ona bakarken de ciddi bir şekilde devam etti. "Cesaretin, zekan, güvenilirliğin, niyetin, inatçılığın, her şeyinle ilgiliyim."

Yavaşça yüzüme yaklaştı. "Ve istersen seve seve kızgınlığında sana yardımcı olurum."


KanıtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin