Antalya'nın nezih sokaklarından birine daha güneş vurmuş ve evleri aydınlatmıştı. Hafif hafif esen rüzgarla beraber perdelerde uçuşuyordu. Eylül ayının sıcaklığı biraz da olsa bitmiş, yerini hafif esintilere bırakmıştı.
Bir anda tam karnında hissettiği ağırlıkla yerinde zıpladı genç kadın. Gözlerini açmasıyla köpeğini görmesi bir oldu. Derin bir nefes alarak ellerini saçlarına geçirdi genç kadın. Ani verdiği tepkiden mi yoksa dün başına yediği top darbesinden mi bilmiyordu ama fena halde üzerinde bir ağırlık ve ağrı vardı.
Aynı zamanda dün yaşadığı bütün duyguları bedeninde taşıyordu. Gece uzun sürmüştü ve eve gelmek bir eziyet haline gelmişti. Gelir gelmez kendini duşa atmış ve vücuduna değen soğuk su damlalarının onu gevşetmesine izin vermişti. Ardından anne ve babasının yataklarını hazırlayıp odasına çekilmişti. Yorgun olduğu için hemen uykuya dalabileceğini düşünse de işler hiç tahmin ettiği gibi olmamıştı. Gözlerini kapattığı anda o canlanıyordu… Dağınık saçları, belirgin yüz hatları, gözleri ve tarif edemeyeceği derinlikte kokusu…
Çok garip bir adamdı, Ferit. Olabildiğince soğuk gibi görünüyordu. Ama bir yandan da göstermek istemediği içindeki naif adamı herkesten saklıyordu. Evet, bunları bir gece de anlamıştı. Aksi halde çift kişilikli biri gibiydi. Bir anda buz gibi soğuk olabilecek ama bir yanda da o enerjiyi yakayalayabilecek bir adamdı..
Bu düşüncelerden onu ağırlaşan göz kapakları kurtarmış ve derin bir uykuya dalmıştı. Günü böyle sonlanmıştı dün gece.
Saçlarındaki ellerini çekerek kendine gelmiş ve yataktan çıkmayı başarabilmişti sonunda genç kadın. Kahvaltıdan sonra bir ağrı kesici içse hiçte fena olmazdı. Banyoya girip rutin işlerini hallederek odasına geri döndü genç kadın. Yatağını toplayacakken çalan telefonu buna engel olmuştu. Sehpadan telefonunu eline aldığında arayanın annesi olduğunu gördü. Annesi iki oda uzağındaydı ve telefonla araması garipti. Ama annesinin garipsediği çok özelliği olduğu için buna da fazla takılmamaya karar vererek aramayı yanıtladı.
“Alo, Seyran!”
“Günaydın anne. Ama aramak yerine de seslenebilirdin.” Telefonunu hoparlöre alarak yatağını toplamaya başladı bir yandan. Bu hayatta en sevmediği şeylerin başında ev işleri geliyordu. Özellikle yatak toplamak işkence gibiydi. Yani birkaç saat sonra tekrar bozacağı bir şeyi insan neden ısrarla toplardı ki?
“Biz evde değiliz kızım. Orhan amcan, akşam Bolu'ya döneceğimizi duyunca kahvaltıyı da birlikte yapalım dedi. Bizde sabah erkenden hazırlanıp çıktık. Sen uyuyunca uyandırmadık seni.”
“Anladım anne, ne zaman gelirsiniz?”
“Biz değil de, sen geleceksin annecim. Çünkü Ferit, seni almaya gelecek yarım saate.” Elindeki yastık kılıfını yere düşürerek bir anlık durdu Seyran. Ne demekti bu şimdi? Yine neler oluyordu? Tamam, monoton bir hayatı olmasından sıkılmıştı ama bu kadar hızlı gelişen ve onun elinde olmayan sebeplerden dolayı hayatının yönünün değişmesi hiçte adil değildi.
“Anne, şaka mı yapıyorsun? Ne Ferit'i ne gelmesi? Neden benim şuan haberim oluyor bunlardan?”
“Annecim bizde sabah öğrendik. Ayrıca sen uyurken kıyamadık. Asuman'ın kızı.. Imm ismi neydi ya? İsmini unuttum, o ısrar edince Orhan amcan Ferit alır dedi. Bizde bir şey diyemedik.”
Bunun annesinin başının altından çıktığına o kadar emindi ki. Daha dün olanları içinde tamamlayamazken bugün yeni bir şeyler yaşamaya hazır değil gibiydi.
“Anne ya, ben gelmek istemiyorum. Evde yaparım kahvaltımı, biraz da başım ağrıyor hem. İdare etsen beni olmaz mı?”
“Çocuk yolda Seyran. O kadar yol geldi, boş yere yormayalım Ferit'i. Hazırlan işte, hadi annem. Ben kapatıyorum şimdi, görüşürüz bebeğim.”