başlığı sikko modu olarak çevirmekten hoşlanıyorum.anlayacağınız üzere pek sansürün olmadığı bir fic. rahat takılalım.
Hayat bazen çok saçmama gidiyordu. Ukala olmayı seviyordum ama hayat gerçekten bazen fena sıçıyordu ağzıma. Acılarla dalga geçmenin bile bir anlam ifade etmediği noktaydı orası. Tüm o sinir krizlerinin, bağırış çağırışların arasında yalnız kaldığım an kendi kendime espri patlatarak üstesinden gelemeyeceğim zamanlardı bunlar ve ben böyle olduğunda, şuan olduğu gibi, kaçardım. Öylece, önüme bile bakmadan kaçıp giderdim.
Fakat gecenin bu saatinde arayan Yoongi'nin durumu da benden farksız değildi ve işte, zirvedeydik. Ona Namsan Kulesi'nin orada olacağımı söylemiş ve ara ara çiseleyen yağmur eşliğinde koşarak gitmiştim. Gittiğimde o çoktan oradaydı, taksiyle geldiğine yemin edebilirdim. Sorusundan belliydi. "Sen koştun mu? Buraya kadar?" Şaşkın gözlerle önümde biterken sigarasını da öylesine yere fırlatmıştı.
Doksan derece eğilmiş bedenimi omuzlarımdan tutarak doğrulttu. Yüzüme iyice baktı, saçlarımdan alnıma doğru terle karışık yağmur suları akıyordu. Kışın ortasında dışarda siyah bir tişörtleydim ve altımda bol kot pantolonumla siyah topuklu botlarım vardı. "Sen benden de betersin," dedi Yoongi. "Neden buraya geldik? Parkta oturadabilirdik."
"Hyung." Nefeslerimi toparlayınca ellerimi belime koydum ve konuşmaya başladım. "Bu gece sana Jeongguk gibi yaşamayı öğreteceğim. Kendini şanslı biri olarak görmeye başlayabilirsin."
"Vay. İşte bu büyük bir olay." Sırıtarak söylediği şeyin ardından ona arkamı dönüp Namsan Kulesi'ne bir göz attım.
"Hyung, bu kule var ya,"
"Hm?" diye bir mırıltı çıkardı.
"Bu kule babama girsin." dedim tükürür gibi. Kollarını göğsünde bağladı. Hiçbir şey söylemedi.
Bir süre kuleye doğru ilerledik. "Kuleyle hiçbir işimiz yok," dedim onun girişe doğru yöneldiğini görünce. "Beni takip et."
"Zaten açık değil. Neden burada buluştuk?"
"Çünkü güzel. Babama girdiğini düşündükçe keyifleniyorum."
"Tanrım!" dedi gülmemeye çalışarak. Ona bakarak geri geri yürüyordum. Kaldırımın ucuna geldiğimizde tekrar önüme döndüm ve bomboş caddede salınarak karşıya geçtik.
Yoongi'nin üstünde kabanı vardı, siyah jeani, siyah botları ve siyah saçlarıyla vampire benziyordu. Elleri cebinde ve rahattı. Onun karakterini seviyordum. Kendine hastı. Üniversitenin ilk günü onu gözüme kestirmiş, bir haftayı bitirmeden yakın arkadaşı olmayı başarmıştım. Sahiden de tahmin ettiğim gibi, maskelerle anlaşamayan, olduğu gibi davranan soğuk ama iyi kalpli biriydi. Bir şeyi istemiyorsa istemiyordu. Netti.
Bu yıl üçüncü yılımıza girmiştik ve okulun süper starlarıydık. Bunu planlamamıştım fakat işime gelmişti. Parti davetlerini beleşe alıyor, beleşe yiyip içiyordum. Cennette yaşıyor gibiydim.
Tatilde ailemin yanına gidene dek.
"Jeongguk beni kaçırdığını düşünmeye başlıyorum."
Boş eski binanın önünde telefonumun flaşını açtığım sıra söylemişti bunu. "Bebeğim bu gece sana mükemmel anlar yaşatabilirim."
"Yavşak piç."
Binaya öylece giriverdik. Flaşı etrafa tuttum belki keşler falan doluşmuştur diye ancak bıraktığım gibiydi. Işığı duvardaki graffitiye tuttum. Büyük bir kedi kafasıydı ve üstünde devasa harflerle STAR yazıyordu. Ben çizmiştim bir ay kadar önce. Gün doğumuna kadar bununla uğraşmıştım. Fotoğraf çekme sesi geldiğinde Yoongi'ye döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
butterfly effect
Fanfictiongözlerime bak, bana bir hikaye anlat ruhuma uygun olan yolu görüyor musun?