6. BÖLÜM ☆

127 6 0
                                    

MULTİMEDİA ➡ SİYAH KUĞU

(HAZAR'IN ARABASI)

"Hastanın ciddi bir durumu yok tansiyonu düşmüş ve bir saatlik konvülsyon geçiriyor. Birazdan uyanır. Kendine geldiğinde lütfen karnını doyurmayı ihmâl etmeyin."

Yaşlı bir kadının sesi kulaklarımın içerisinden beynime doğru yol alıyordu. Ses tonu mesafeli bir o kadar da sakindi. Ne dediğini idrak edebiliyor fakat konuşamıyordum. Kirpiklerimin birbirine değdiğini hissedebiliyordum bu da demek oluyor ki gözlerim kapalıydı. Tahminimce bayılmıştım. Ardından hastaneye getirilmiş olmalıyım ki az önce stetekoskobun soğuk metal yüzeyini sol göğsümün altında, kalbimin üzerinde hissetmiştim. Buraya gelmeden önce en son hissettiğim sert bir baskı iken şu an yumuşak bir yatakta uzanıyordum. Ayağa kalkmayı bırak, gözümü açıcak enerjim yoktu.

"Teşekkürler. Gerisini ben hallederim." bu da en son bana çarpan arabanın içinde gördüğüm adamın sesiydi. Soğuk ve mesafeli bir ton vardı sesinde, tıpkı bana vurmadan önceki bakan buğulu gözleri gibi ürkütücülüğünü hissedilebilmek mümkün idi. Gözleri yirmi tane korku filmi senaryosu çıkartılabilicek kadar kan dondurucu ve dehşetti.
Kesik kesik anılar zihnimde birer birer yerini alırken puzzle tamamlanıyordu.
Aç olduğum için değil, Hazar bana çarptığı için bayıldım belki de.
Polisleri başına toplamak istemediği için de açlığımı öne sürdü. Kabul etmeliyim ki akıllıca bir bahane. Çabucak ayağa kalkıp ne olduğunu bir de ilk ağızdan dinlemek istiyordum.

Göz kapaklarımı birbirinden ayırmak için elimden ne geliyorsa yapıyordum. Ama olmuyordu.

Yaşlı kadın bir iki hipotansyon ilacını reçeteye yazdıktan sonra Hazar'a verdi ardından kapının kapanma sesini duydum. Bir kaç saniye sonra odadaki ışığın üstüme düşen kısmı bir gölge ile kapandı. Birinin bana doğru yaklaştığını hissettim.

Tahminim doğrultusunda odada benimle birlikte iki kişi vardı.

Yüzüme değen sıcak nefesini hissederken, ki bu çok rahatsız edici bir durum, konuşmaya başladı.

"Uyanık olduğunu biliyorum. Numara yapma." gerizekalı. Gözümü açabilsem kalkıcam heralde. Keyfimden yatmıyorum. Sesim de çıkmadığı için doğal olarak konuşamıyordum.

"Beş dakika sonra geldiğimde uyanmış ol." dedi ve kapının sesi odada yankılandı. İnat edip uyumasını bilirdim ama midem şu an buna müsade etmiyordu. İçimden gelen seslerden yoğun bakımda ki hastalar bile uyanabilirdi. Karnımı doyurmak farz olmuştu artık.

Üzerime yoğun bir uyuşukluk hükmediyordu. Dünya yansa kaçmam o denli bir haldeyim. Buna rağmen yavaşça kalktım ve kapının hemen yanında bulunan musluğa doğru yavaşça ilerleyip yüzümü yıkadım.
Havalar soğuk olmasına karşın içimde soğuğa meydan okuyan ateşin külleri halen daha yanıyordu. Bir nefeste yok olmayacak kadar güçlü kıvılcımı, ıslak ellerimi boynuma doğru götürüp su damlalarını oraya bırakarak soğutmaya çalıştım. Ateş parçalarını tamamen kesmesem de bir kez daha üzerine toprak atıp görmezden gelmeyi denedim. Keşke görmezden geldiğim tek şey basit bir ateş olabilse. Gözümün önüne sokulan gerçekleri kenara atıp at gözlüklerini takalı o kadar çok oldu ki insanlara aldırmamayı huy edindim.

Kırmızı, şapkasını örttüğümde tüylerinden gözlerimin gözükmediği yarım montumu üzerime geçirip çanatamla beraber odadan çıktım.
Merdivenlerden inip hastanede ki kıytırık kantine girdiğim gibi yoğun poğaça kokusu hem mide bulandırıcı, hem de iştah kabartıcıydı.
Açlığımı gidericek kadar yesem yeterdi. Hastanede hasta olarak daha fazla kalmak istemiyordum.

YEMİNLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin