Otobüs küsar gibi ses çıkararak durdu. Yaklaşık bir saat kadar geç kalmıştık. Diğer otobüsler kalkmaya hazırlanıyorlardı. Muavin kimsenin umrunda olmayacak birkaç şey söyledi, kısa bir süre kapıların açılmasını bekledik. Bazı yaşlı kadınlar söylenmeye başlamıştı bile. Ben ise yerimden hiç kıpırdamıyordum. Herkes indikten sonra inmek daha mantıklıydı çünkü onca insanın ter kokusu içinde itiş tıkış inmek bana hiç cazip gelmiyordu. Kapılar açıldığında şöfor hızla inip kendini kurtardı.
Gece hava iyice soğumuştu, ben önden terminalde boş bir masa kapmak için gittim. Kapının tutma terinden iterek içeri girdim. Yüzüme vuran sıcak hava yüzünden gözlerim yaşardı. Uzun duvarlarla mekan üç bölüme ayrılmıştı. Sağ tarafa baktığımda tuvalet, büfe ve hediyelik eşya satan yerler vardı. Sol tarafta ise üç adım yüksekliğinde bir sahne, sahneye özel oturma yerleri ve mini bar vardı. Muhtemelen arka çıkış da o taraftaydı. Karşımda da sadece masalar vardı. Çıkış karşıma gelecek şekilde boş bir yere oturdum. Burası enlemesine büyüktü.
Annem ise şöforu bulup konuşacaktı. Açıkçası pek sorgulamadım. Çünkü annem hep hakkını arayan biri olmuştu. Ve bir şeyler öğrenene kadar geri dönmeyecekti. Kapşonumun şapkasını olabildiğince çektim. Sıcakta biraz mayışmıştım. Gözlerimi rastgele bir yere odaklayarak annemin gelmesini bekliyordum.
"Gitar mı çalıyorsun?" sözüyle irkildim. Şapkamı geri itip sese doğru kafamı kaldırdım. Ela gözleri benimkilere kitlenmiş merakla bakıyordu. Çok güzeller...
"Gitar mı çalıyorsun?" bu sefer çenesiyle yara bandı sardığım parmaklarımı işaret etti. Bir an parmaklarıma baktım.
"Ah... Evet." sonunda konuşabilmiştim.
"Elektro mu akustik mi?" diyerek sırıttı. Afallama mı gülüyor bu?!
"Bass gitar..." yalandan göz kırptım. Oyun oynamak istiyorsa kendi bilir.
Başını sallayarak hafifçe eğildi, yere baktı. Kahverengi saçları ela gözlerini örttü. Yaklaşık 1.90 boyundaydı. Bir şey düşünüyor gibi duraksadı. Ellerini kırmızı kazağına silip kafasını kaldırdı, bana döndü. Aramızda iki üç adım vardı. "Ben Mert." Sol elini uzatmıştı. Parmakları nasır tutuyor gibiydi.
"Ben de Sena" dedim tereddüt etmeden. Bantlı ellerim onunkilerle buluştu. Eline dokunana kadar demir yüzüklerini fark etmemiştim.
Masaya yaslanıp ilerdeki masalara baktı. Bana göre yan durmuştu. Saçları alnının hizasına geliyordu, kulağında da minik gümüş halka bir küpe vardı.
"Konuşur muyuz?" Bunu neredeyse çekinerek söylemişti.
Bu sorusuna şaşırmıştım. Biraz bekledim. "Bilmem konuşalım mı?" diye karşılık verdim. Ve anında arkasına dönüp masadan eski sipariş kağıdını aldı. Cebinden kalem çıkarıp bir şeyler yazıp koparttı. Parçayı da bana uzattı. "Konuşalım."
"Bakıyorum da çok özgüvenlisiniz." kinayemi anlamış olacak ki sadece gülümsemekle yetindi. Birkaç adım geri çıktı ve yapmacık bir şekilde reverans yaptı.
"O halde iyi geceler, hanımefendi."
"İyi geceler, beyefendi" hafifçe başımı eğerek selam verdim oturduğum yerden. Dudaklarının kıvrıldığını görebiliyordum. Zârifçe arkasına döndü ve dışarı çıktı. Aklımda kalan şey bilerek mi sol elini uzattığıydı...
![](https://img.wattpad.com/cover/374773471-288-k275649.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gitaristler
Teen Fiction"Konuşur muyuz?" "Bilmem, konuşalım mı?" "Konuşalım" Tanıştığı çocuğun hayatını değiştireceğinden bihaberdi.