Boran'ın anlatımıyla bu bölümü yazacağım..
Önümdeki dosyadan başımı kaldırmış, boynumu sağa sola hareket ettirmiştim. Bu baktığım kaçıncı dosya onu bile unutmuştum. Kapı çalınca "Girin." dedim. Kapı açılmış, yüzündeki gülümsemeyle Rojin içeri girmiş "Sürpriz." demişti. Oturduğum yerden ayağa kalkmıştım. "Gerçekten sürpriz oldu. Hoş geldin." dedim ve ona sarıldım. Kanguru da olan Can etrafına bakıyordu. "Oğlum sende hoş geldin." dedim ve yanağını okşadım.
"Gelip seni ziyaret etmek istedik." diyen Rojin'e bakışlarımı çevirdim. "İyi yaptınız, ayakta kalma gel şöyle otur." dedim ve masanın önündeki sandalyeyi gösterdim. Rojin önüne bağlı olan kanguruyu çözünce Can'ı kucağıma aldım. "Sen neler yapıyorsun?" diye sormuştu. "Dosyalarla boğuşuyorum." dedim. "Ofisin güzelmiş, biliyorsun ilk defa geliyorum." demişti. "Bundan sonra oğlumla hep gelirsiniz." dedim.
Can tam beş buçuk aylık olmuştu. Elindeki çıngırağı sallayıp duruyordu. "Gülüm bir şey içer misin?" diye sormuştum. "Belki bir yerlere gideriz diye düşünmüştüm." demişti. "Bir kaç dosya daha var beklersen onları bitirince gideriz." dedim. "Tamam sen işini hallet ben bir de Harun'un yanına uğrayayım." demiş Can'ı kucağına almıştı. "Tamam." dedim. Rojin odadan çıkınca tekrar dosyalara gömülmüştüm.
Masanın üstündeki çalan telefona baktım. Ekranda Azad'ın numarasını görmüştüm. "Yine ne istiyor benden?" diye söylendim. Telefonu sessize almış, çalışmaya devam etmiştim. Kader'in düğünü cenaze dolayısıyla ertelenmişti. Erdem'in dedesi vefat edince düğünü ertelemek zorunda kalmışlardı. Cenazenin üstünden iki ay geçince düğünü yarın yapma kararı almışlardı.
Telefon yine çalınca bu sefer nefesimi burnumdan vermiş, telefonu açmıştım. "Azad ne istiyorsun?" dedim. "Boran ben şirketin önündeyim. Seninle konuşalım mı?" demişti. "Neden geldin?" diye sordum. "Sana bir şey vermem lazım." demişti. "Bekle orada geliyorum." dedim ve telefonu kapattım.
Rojin, Azad'ı görse kıyamet kopardı. İçime o anda bir huzursuzluk çökmüştü. Oturduğum yerden kalkmış, kapıya gitmiştim. Nefesimi vermiş ve kapıyı açmıştım. Harun'un odasından çıkan Rojin bana doğru gelmişti. "İşin bitti mi gidelim mi?" diye sormuştu. "Bir işim çıktı, sen ofiste bekle ben geleceğim." dedim. "Ne işi? Nereye gidiyorsun?" diye sormuştu. "Soru sorma iş işte." dedim. "Boran o işin adı yok mu?" diye sormuştu. "Rojin uzatma işte, git ofiste otur beni bekle." dedim. Onu orada bırakmış asansöre binmiştim. Nefesimi burnumdan vermiş "Aldık başımıza belayı." dedim.
Şirketin önünde Azad'ı görmüş ona doğru gitmiştim. Beni görünce gülümsemeye başlamıştı. "Ne oldu çabuk söyle işim var." dedim. "Senin sayende oğlum sağlığına kavuştu." demişti. "Ne diyeyim geçmiş olsun. Şimdi bunu söylemek için mi buraya kadar geldin." dedim. Cebinden bir zarf çıkarmış "Paranın birazını getirdim. Parça parça ödemek istiyorum." demişti. "Parayı istemediğimi hem telefonda hemde o gün buluştuğumuzda söyledim." dedim. "Söyledin ama ben borçlu kalamam." demişti. "Boran burada ne oluyor?" diyen sesle ikimiz de başımızı girişe doğru çevirmiştik.
"Sen hangi yüzle buraya geldin!" diye sitem eden Rojin, Azad'ın yakasına yapışmıştı. "Rojin dur ne yapıyorsun?" dedim. "Sen bu adamla ne konuşuyorsun!" demiş ve bu sefer bana sitem etmişti. Daha sonra tekrar Azad'a saldırmaya başlamıştı. "Rojin dur hiç bir şey bildiğin gibi değil." demiş ve onu kollarından tutmuştum.
Öfke dolu bakışlarla Azad'a bakıyordu. "Söyleyin o zaman bileyim." demiş ve ikimize bakmıştı. "Azad'ın oğlu hastaydı. Bende ona yardımcı oldum. O da buraya teşekkür etmeye gelmiş." dedim. "Hangi yüzle gelmiş.?" diye soran Rojin burnundan soluyordu. "Azad o parayı cebine koy, buradan git. Mümkünse bir daha beni arama ve karşıma çıkma." demiştim. Azad bakışlarını Rojin'e çevirmişti. Azad'ın gözlerinde ki hayal kırıklığını görmüştüm. "Rojin bu durmuyor." sesiyle arkamı döndüm. Harun kucağında ağlayan Can'la bize doğru geliyordu. Rojin, Harun'un elinden Can'ı almıştı.
Başımı Azad'a çevirmiş "Hadi artık git." demiştim. "Rojin'le senin oğlun mu?" diye sormuştu. "Evet ne oldu?" diye sordum. Azad'ın gözlerinin o an dolduğunu görmüştüm. "Allah bağışlasın." demiş ve gitmişti. Şimdi bu neydi? Yoksa halen daha Rojin'i mi seviyordu? Peki ben neden ona bunu bile bile yardım etmiştim?
"Sen bana ver oğlumu." dedim ve ağlayan Can'ı kucağıma aldım. Can kucağıma gelince susmuştu. "O kadar karnımda taşıdım, acısını ve eziyetini çektim. Beni hemen sattı." diyen Rojin'e gülümsemiş "Ee kimin oğlu." demiştim. "Babbaba" diyen Can'a bakmış "Nankör evlat." demişti. "Hatırladın mı?" dediğim zaman "Evet hatırladım." demişti. Can konuşmaya başladığı zaman ilk önce baba demişti.
Arabanın yanına gelince Can'ı ona verdim. Arabaya binmiş, yola çıkmıştık. Azad'ın, Rojin'e bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Biliyordum ki onu halen daha seviyordu. Acaba Rojin'de ona karşı bir şey hissediyor muydu? Ama yok ya Rojin onu sevseydi ona saldırmazdı. Peki neden Rojin ondan nefret ediyordu? O an aklıma gelenle içimi sıkıntı basmıştı. Tabiki de Azad, Rojin'e yalan söylediği için Rojin şuan ona öfkeliydi.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkarmış, eşofmanlarımı giymiştim. Odanın kapısı açılmış Rojin içeri girmişti. Yatağın üstüne oturmuş ona bakmıştım. "Rojin sana bir şey diyeceğim." dedim. Başını bana çevirmiş "Tabi dinliyorum." demişti. "Azad'la nasıl tanıştınız?" diye sordum. "Şimdi bu nereden çıktı?" diye sormuştu. "Sadece merak ettim." dedim. "Merak edecek başka bir şey bulamadın mı?" diye sormuştu.
Rojin üzerindeki elbiseyi çıkarmış, pijama takımını giymeye başlamıştı. Yataktan kalkmış, pencereden dışarıya bakmıştım. Daha sonra bakışlarımı ona çevirmiştim. "Bana o adamla nasıl tanıştığını anlat!" dedim. Sesim gereğinden fazla sert çıkmıştı.
"Azad'la asker eğlencesinde tanıştım. Bizim mahalleden biri askere gidecekti. Ben ve abimde oraya gitmiştik. Abim arkadaşlarının yanına gitmişti. Sonra uzaktan onu gördüm. Arada bana bakıp duruyordu. Sonunda cesaretini toplayıp yanıma gelmişti. İşte konuşmaya başladık sonra buluşmalar, işte öyle." demişti. "Peki sevgiliyken o seni hiç öptü mü? Yani öpüştünüz mü?" diye sordum.
Rojin bakışlarını başka tarafa çevirmişti. "Sadece beni bir kez öpmüştü." dedi. Şuan ne hissedeceğimi bile bilmiyordum. Onunla masum bir sevgililik hayatı yaşamıştı. Ama yine de kıskanmıştım. "Onu seviyor musun?" diye sorduğum zaman "Sevmiyorum." demişti.
Gözlerinin içine bakmıştım. "Boran ben bir tek seni seviyorum." dediği zaman dudaklarımın kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Bende bir tek seni ve oğlumuzu seviyorum." dedim. Elimi kaldırmış, çenesinden tutmuştum. Dudaklarımız birleşince o an içime huzur dolmuştu. Elleri ensemi okşadığı zaman bende onun saçlarını okşamaya başlamıştım.
Nefesimiz bitene kadar dudaklarımızı ayırmamıştık. Ne zaman nefesimiz bitmiş o zaman dudaklarımız ayrılmıştı. "Seni seviyorum kadın." dediğim zanan o da bana "Seni seviyorum adam." demişti. Alnımı alnına dayamış, sevgiyle gözlerinin içine bakmıştım. Rojin'de gözlerindeki sevgiyle bana bakıyordu. Aramızda şuan sadece huzur vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
Tiểu Thuyết Chung{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesin yazdığı gibi bir hikaye değil. Yarısı gerçek hayattan uyarlandı. Mutluluk aslında yanı başımızdad...