Aldığım hızlı soluklar ciğerimi neredeyse parçalayacaktı. Dengemi kaybetmemek için verdiğim savaş oldukça takdir edilebilirdi ama şu an başım dertteydi. Ayaklarımın altındaki zemin giderek titremesini arttırırken nasıl bir belanın içerisinde olduğumu düşünemiyordum bile.
Mağaranın duvarları giderek daralmaya başladığında adımlarım düzensiz zemin yüzünden tökezledi. Ellerim öne doğru açılıp tutulacak bir dal aradı ama karanlığın içerisinde hiç umut yoktu. Sert şekilde zemine düştüğümde avuçlarım ve yanağım kayaların pürüzlü yüzeyinden dolayı sıyrıldı. Dudaklarımdan inlemenin kaçtığını gürültülü yerde zar zor duydum. Hızlı düştüğüm yerden kalkmaya çalıştım. Başımı arkaya çevirdiğimde geldiğim mağaranın yollarına tavandan büyük kaya parçaları düşerek yolu kapattığını gördüm. Yerde durduğum saniyeler içerisinde bedenimin yakınına düşen kaya parçasına karşılık olduğum yerden zıplayarak kalktım. Ayaklarıma bedenimde kalan gücü tekrar yöneltip acıyı gölgede bıraktım ve koşmaya başladım.
Mağara çöküyordu.
Attığım yer adım önemliydi yoksa mağaranın içerisinde kayaların arasında ezilerek ölecektim. Nasıl olduğunu bile fark edemeden başlayan yıkımın sebebini bile görememiştim. Öncesinde deprem gibi sarsıntı gelmiş ardından çökmeler başlamıştı.
Koşmam gerekiyordu.
Yaşamam için tüm gücümle koşmalıydım. Başka çarem yoktu.
Mağaranın sonsuz koridorları arasında karşılaştığım yol ayrımları beni daha da çıkmaza sürüklüyordu. Durup karar verecek zamanım yoktu. Mağaranın çöküntüleri giderek hızlanıyordu. İki yana ayrılan yolun ortasında durup nereye gideceğimi düşündüm. Aldığım kesik nefesler canımın yandığını gösteriyordu ama herhangi bir şey hissetmedim. Adrenalin kanımın her yerinde geziyordu. Karanlığın içerisinde parlayan ışık ve titreşimi hissettiğimde başımı eğip bedenime baktım. Cebimde duran eşyanın kumaşın altından parladığını ve titrediğini gördüm. Elimi cebime atıp hızlıca çıkarıp kaldırdım. Eşya sol taraftaki yol üzerinde durduğunda daha fazla parlıyordu.
Başka seçenek yoktu. Eşyayı sıkıca avcumun içine saklayıp sol taraftaki yol ayrımına doğru girdim. Mağara karanlık ama bazen duvarların arasında sıkışan kristallerin soluk ışıkları zemini görmemi sağlıyordu. Şu an karşıma çıkacak herhangi bir şeye hazırlıklı mıydım, ondan da emin değildim.
Korkuyordum. Endişeliydim ama ruhum bir yandan bunların normal olduğunu düşünüyordu. Sanki en başından beri bunları görmem gerekiyor, yürümem gereken yolda yürüyormuşum gibi. Kaderin ördüğü ağların üzerinde yürümeye benziyordu. En başından beri beni bekleyen gerçeklerden hiçbir zaman kaçamamıştım aslında. Karşılaştığım her olay beni kaderime sürüklemişti.
Avcumun içerisinde parlayan ışık ile son hızla koştum. Aldığım soluklar kesildiğinde bile durmadım. Durduğum her an benim için son olacaktı. Bunu çok iyi biliyordum. Karanlığın arasından sızan ince çizgi gibi koştum. Zifiri koridorun sonunda gördüğüm aydınlık kalbimin umutla çarpmasına sebep oldu. Bu umut, dikkatimin dağılmasına yetti. Sarsılan mağaradan önüme yukarıdan kaya parçası düştüğünde altında kalmaktan son anda kaçabildim. Kaya parçası yolun yarısını kaplayacak kadar büyük ve ağırdı. Arkama dönüp bakacak saniyelerim bile yokken yanındaki boşluktan kendimi itip aydınlığa doğru uzandım.
Aydınlık mağaranın sonu olmalıydı.
Ayaklarım aydınlığın verdiği zemine bastığında karanlık koridordan çıkmıştım. Hatta önümün aslında bir uçurum olduğunu son anda fark edecek kadar hızlıydım. Toprak zeminde kayarken düşmemek için ellerimi iki yana açarak dengemi korudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAM
FantasyEve kendisinin farklı olduğunu biliyordu. Sessiz sakin bir hayatına karşılık gördüğü kabusun her şeyi değiştireceğinden habersizdi. Büyüdüğü yerden gitmek zorunda kaldığında ormanda bulduğu yaralı adamı ölümün pençesinden kurtarması tesadüf olamayac...