•
Okula yürürken yanımdan gelen yaratığı görmezden gelmeye çalışıyordum. Ciddi anlamda kafayı yemek üzereydim. Yaklaşık bir haftadır bu yaratık tarzı halüsinasyonlara maruz kalıyordum ve sorun şu ki artık bir şekilde alışmaya başlamıştım. Arada benimle iletişime geçmeye çalışıyordu ama cevap vermemeye çalışıyordum. Şizofreni olduğumu düşünmeye başlayacaktım.
"Ölümlüler dünyasında çok güzel yiyecekler var, bana onlardan versene." Yanımda konuşan yaratığı duymamış gibi yaparak yürümeye devam ettim. "Hayır ben şizofreni değilim." Kendi kendimi telkin etmekten yorulmuştum. Akşamları uyuyamamaya başlamıştım, bu lanet yaratık bir an olsun yanımdan ayrılmıyordu ve alıştığım için artık korkmuyordum bile. "Sen ne konuşuyorsun kendi kendine? Deli misin?" Yaratığın tekrar bana hitaben konuşmasıyla yan gözlerle ona baktım. Ağzımın içinde "Asıl seninle konuşursam deli sayılırım." diye mırıldandım. Yanımdan çığlığa benzer gülüş sesleri gelmeye başlayınca istemsizce göz devirdim.
Yanımdakini görmezden gelerek okula vardım. Sınıftan içeriye girdim ve sırama yerleştim. Kafamı cama çevirdiğimde ağaca tünemiş bana korkunç gülümsemesini sunan yaratığı gördüm. Göz göze gelsek de görmemiş gibi yaparak başımı sıraya yasladım. Ders başlayana kadar uyuyabilirsem iyi olurdu.
Bir süre sonra yanağımda hissettiğim sıcak havayla gözlerimi kısık bir şekilde açtım. Yanımda uzanmış yüzümü inceleyen Beomgyu'yu görmeyi beklemiyordum. Elini yavaşça yüzüme çıkardı ve parmak uçlarını şakaklarımdan başlayarak dudaklarıma doğru sürttü. O kadar hafif dokunuyordu ki neredeyse dokunuşlarını hissetmeyecektim. Yüzüme daha da yaklaştığında gözlerimi araladım ve başımı hafifçe kaldırarak ona doğru yanaştım. "Manzaran hoşuna gitti sanırım?" Karşımda bir anda taş kesilirken yüzümdeki eli saçlarıma gitti ve kafamı sıraya geçirdi.
Canımın acısıyla dudaklarımın arasından ufak bir inilti çıkarken elimi acıyan yere götürdüm. Göründüğünden daha güçlüydü, canım gerçekten acımıştı. "Senin neren manzara be? Çirkinliğine bakıyordum ben." Telaşlı bir şekilde kendini savunmaya çalışması canım acımasına rağmen gülmeme neden oldu. "Çirkin şey seni, bana bak ne kadar güzelim." Ellerini uzun saçlarına götürdü ve savurdu. Utancını, beni gömerek çıkarmaya çalıştığının farkındaydım bu yüzden onu daha fazla utandırmamak için gülmekle yetindim. "Güzelsin zambağım." Elleri saçında donarken yavaşça bana döndü. "Zambağım?" Gülümseyerek kafamı salladım. "Seni zambağa benzetiyorum. Aynı zamanda en sevdiğim çiçektir." Gözleri anlık parlarken hemen kafasını çevirdi. "Sus." Daha da utandığını anlayarak küçük bir kahkaha bıraktım ortaya.
Sınıf sessizleşince hocanın geldiğini anlayarak kafamı kapıya çevirdim. İçeri hocayla birlikte giren çocuğu görünce gözlerimi büyüdü. Beni evime kadar bırakan çocuk tam karşımda duruyordu. Gözleri sınıfı tararken beni görünce yüzündeki ifadesizlik gülümsemeye döndü. Gülümsemesine karşılık verirken yanımdaki Beomgyu'nun bana döndüğünü hissettim. Çok oyalanmadan gözlerini üzerimden çektiği için onu yakalayamamıştım. "Evet gençler, yeni bir arkadaşınız var. Kendini sınıfa tanıtır mısın canım?" Hocamız Davin'e dönerek konuştuğunda Davin kafasını sallayarak hocamızı onayladı. "Ben Davin, Davin Parker. Kore'ye Amerika'dan geldim. İyi anlaşalım." Kızlardan ufak kıkırdamalar gelirken koca şehirde aynı sınıfa düşmemiz beni güldürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aesthete :Yeongyu
Fanfiction"Sen Afrodit'in oğlu... şu yeminlerle kilitlenmiş kalbimin kilitlerini kıran yegane şarkımsın."