0.6

4.3K 503 107
                                    

"Küçük çocuklar gibi mızmızlanmayı ne zaman keseceksin!" Büyükannem kaşlarını çatıp güzel gözlerini sinirli bir ifadeye bürümüştü. "Yemeğini ye."

"Büyükanne, gerçekten midem almıyor."

Yalan söylemiyordum. Bu üzüldüğümde ya da kafama bir şeyleri çok taktığımda olan bir şeydi. Anlamaması için yemek yerken hızla konuşup tabağımdakileri ortadaki tepsiye geri boşaltıyordum ama bugün aksi gibi gözlerini üzerimden ayırmamıştı.

"Güzel oğlum," Büyükannemin yumuşacık parmakları saçlarımı ittirerek yüzümü okşadı. "Neyin var? Söyle bana. Kaç gündür kendini yiyip bitirdiğini görmediğimi mi sanıyorsun? Ne üzüyor seni bu kadar? Gözlerindeki bu ifade de ne? Kim, ne yaptı sana?"

'Büyükanne.' Diye fısıldadı iç sesim. 'Küçük torunun aşık oldu.'

"Hiçbir şey olmadı Büyükanne. " Önümde duran köftelerden iki tanesine çatalımı batırıp ağzıma zorlukla tıkışırdım. Kusacağımı hissediyordum. "Bak, yemeğimi yiyorum." Ağzım o kadar doluydu ki söylediğim şeyi anlayıp anlamadığından emin değildim. Yine de önümdeki tabağı silip süpürmüş, ardından çalkalanan midem yüzünden hepsini geri çıkarmıştım.

O gün Büyükannem üşüttüğümü sandığı için gölete gitmemi yasaklamış olsa da, kendimi buraya gelmekten alıkoyamıyordum. Kollarımı bacaklarıma dolayıp yanağımı dizlerime yaslarken gözlerim hafif hafif dalgalanan, güneşin yeni yeni ışıklarını yansıttığı suda gezindi.

Lily'nin sert tokatının üzerinden birkaç hafta geçmişti. Sehun'un beni vurup geçen bakışları hala aklımdaydı. O günden sonra Sehun çiftlikte yaşamaya devam etmişti. Birkaç kere onu uzaktan görebilmek için göletin kenarındaki evine gelmiştim ama onun büyük çiftlik evine taşındığını öğrenmem bir hafta sürmüştü. Sehun artık Samuel'in damadı oluyordu. Vay be. Tabii ki bu harabe kulübe yerine büyük çiftlik evinde yaşayacaktı.

Bazen sadece Sehun yanımda olsa nasıl olurdu diye düşünüyorum. Dizimde yatıyor olsaydı ellerim hemen siyah saçlarını bulup yavaşça okşardı onları. Büyükannem saçlarımı okşadığında hissettiğim huzuru o da hisseder, başını kucağıma daha çok gömerdi. Sarılmasaydı, öpmeseydi hatta sevmeseydi bile ama yanımda olsaydı. Düşünmek istemesem bile aklım binlerce soruyla doluydu. Ona kırgındım, hem de o kadar kırgındım ki. Onu bir daha nasıl affedeceğimi bilmiyordum bile. Ama yine de içimde bir yer Sehun'un şu an ne yapıyor olduğunu merak ediyordu. O evde iyi yaşıyor muydu? Ya da eskiden olduğundan daha mı mutluydu? Aklına geliyor muydum? Onu görmek çin bahaneler üretip zorla girdiğim bahçede uğraştığımı görüyor muydu pencereden?

Bunların hiç birini düşünmediğim bir an olsun istiyordum.
Umursamadığım anlar.
Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var.
Uyuduğumda geçmeyeceğini biliyorum artık.

Yüzümü ıslatan damlalar sıklaşırken ıslanmaya aldırmadan orada oturmaya devam ettim. Islanmayı dert etmezdim ben. Soğuğu, üşümeyi, hasta olmayı.

"Küçük aptal!" duyduğum gür sesle bacaklarıma bağladığım kollarımı çözüp arkama döndüm. Dudaklarım hüzünle kıvrılırken onun da gülümsediğini görebiliyordum. "Hasta olacaksın. Kalk oradan."

Ben dert etmezdim, çünkü benim yerime tüm bunları düşünen biri zaten vardı. Dejavu hissiyle dudaklarım kıvrılırken olduğum yerden kalkmadan oturmaya devam ettim. Sırtımı yine Sehun'a dönmüştüm.

"Gerçekten küçük bir aptalsın, değil mi?"

Önümde duran ayakkabılar Sehun'un değildi. Pantolonu, içindeki gömleği ve üzerindeki uzun palto da Sehun'un değildi. Önümde bambaşka bir adam duruyor gibiydi. Sehun bacaklarıma sardığım cılız kollarımı açıp beni bir hamleyle omuzuna atarken zayıflamış olduğumla ilgili bir şeylerden şikayet ediyordu ama o an düşündüğüm tek şey Sehun'un Sehun gibi kokmadığıydı. Bedenim geniş kapının içinden geçip koltuğa bırakmıştı. Mahmur bakışlarımı ilk defa girdiğim Sehun'un evinde gezdirdim.

Little StupidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin