"Kapanmamış hesaplar var. Bu gece açılmamak üzere onu kapatacağız. Kaybolma ortalıktan" diye seslendi mutfaktan.
"İnsan gibi konuşursan kapatacağız umarım."
"İstediğin insan gibi konuşmak olsun yavrum, hallederiz."
"Seni zora sokmak olacak biraz ama bakacağız" dedim ağzımın içinde geveleyerek.
Ne yapacağımı bilemeyip evimin üçte bir büyüklüğünde olan salonu turlamaya başladım. Yeterince incelediğime kanaat getirerek üst katlara çıkmak istedim fakat ayıp olacağından böyle bir şey yapmayı kafamdan silip attım. Gezinmeyi bırakarak bej rengi üçlü koltuğa oturdum. Bacak bacak üstüne atıp ayağımı sallamaya başladığımda ellerimi de kotumun cebine yerleştirdim.
"Baksana nasıl kızarmış" diyerek Barış Alper nazını bana geçirmeye çalışırken bu gece en büyük sınavımmış gibi mutfak kapısında belirdiğinde elindeki buzu çekip göğsündeki orta büyüklükteki yanığı daha iyi görmemi sağladı.
"Bacağındaki yaralardan daha acı olduğunu düşünmüyorum Barış. Biraz fazla mı abartıyorsun sanki?"
Gözümün kaymasına engel olamazken odak noktama yüzünü almak benim açımdan oldukça zorlayıcıydı.
Başka erkekte olacak bu vücut gram bende bir istek uyandırmazken konu Barış Alper olunca iradem dışında ona çekiliyordum. Bunun en büyük sebebini ona olan sevgime bağlıyordum."Gel elle bir kere. Baktın o kadar. Göz hakkı diye bir şey var."
"Sen en son maçı kaybetmemiş miydin ya? Ne bu neşe?" dedim oturuş pozisyonumu değiştirmeyip bacağımı ileri geri sallayarak.
Yüzündeki şerefsiz gülüşü anında kaybolurken yerini somurtmaya bıraktı.
"Yapma bunu.""Uğraşma benimle öyleyse."
"Tek eğlencem manitayla uğraşmak. Onu da alma benden" diyerek yanıma gelip yüzü bana dönük yanlamasına oturdu. "Hem senin değil mi? Al elle" diyerek sinirlerimi bozmaya devam etti.
"Kendini elletmek için bu kadar istekli olanı da ilk defa görüyorum."
Laf sokmama aldırış etmeden arsızca elimi cebimden çıkarıp sıcak havaya rağmen soğuk olan tenine elimi bastırdı.
Normalde beni heyecanlandıracak bu hamlesi içimde hiçbir kıpırtı oluşturmadı. Her şeyin suyunu çıkarmak gibi kötü bir huyu vardı ve bu huyu uzun zamandır sinir uçlarımla oynuyordu."Bıktırma Barış. Şakanın da dozu olsun" deyip elimi üstünden çektim.
Bakışları üzgün bir hal alırken "sıkılıyor musun benden?" diye sordu hevesi kırılmış bir şekilde.
Düpedüz yalan söylemek yerine kendine az çok çekidüzen vermesi adına dolaylı yoldan şikayette bulundum. "Senden değil belki ama uğraşmalarından sıkılıyorum ve hâlâ yaptıklarını yok saymaya çalışarak bir özrü çok görüyorsun. Bana büyük ayıp ettin. Sana güvenmiştim."
"Bu konuları kucağımda konuşmaya ne dersin?"
Gözlerimi kapatıp sakin olmak için çabalarken sinirim burada durduğum her saniye had safhaya ulaştığından sakinleşme isteğim gerçekleşmiyordu. Çareyi gitmekte bulduğumda gözlerimi aralayarak tek kelime etmeden bir hışımla ayağa kalkıp koltuğun kenarına koyduğum şapkamı alarak dış kapıyı yöneldim.
"Tamam, sadece şakaydı" diye Barış arkamdan geldiğinde kapıyı açmaya hazırlanırken benden önce davranıp önüme geçerek mani oldu. "İlkin yemin ederim sondu bu."
"Çekil önümden" dedim yüzüne bile bakmadan kapıyı açmaya zorlayarak. Sırtını iyice kapıya yaslayıp işimi zorlaştırdı.
"Bir gün daha bana küs uyumana izin veremem. Bu konuyu konuşmadan gidemezsin."