18|Sen beni rahatsız etmezsin

181 15 12
                                    

Çünkü bazen, en çok üşüdüğümüz bir yer başkasının sıcacık yuvası olabiliyordu.

.....

Gecenin kaçıydı bilmiyordum ama gece yarısını çoktan geçmişti. Anahtarla kapıyı açıp hemen odama geçmek için merdivenlere yönelmiştim ki salondan duyduğum kahkaha sesleriyle duraksadım.

Aralık kapıdan içeriye baktığımda annem, babam ve kardeşim Sinan'ın koltukta oturmuş birşeylere kahkahalarla gülerken televizyon izlediklerini gördüm. Koltuğun hemen önündeki sephada ise çeşitli yiyecekler vardı. Hepsi Sinan'ın sevdiği şeylerdi. Karşımdaki manzaraya inanamaz gibi bakarken içimde bir şeylerin koptuğunu hiss ettim. Ben gecenin bir saatinde soğuk havada çalışırken onlar biricik oğullarıyla gülüşüp, eğleniyorlardı.
Beni kimse umursamıyordu, merak etmiyordu. Hepsi ben yokken gayet keyifleri yerinde bir şekilde eğleniyordu. Yıllardır yalnız olduğumu biliyordum ama sanki şimdi kafama dank etmiş gibiydi. Babamın sevgisizliği, annemin ilgisizliği sanki şimdi yüzüme vuruyordu.

Ben sanmıştım ki sevgilerini gösteremiyorlar. Onlar beni hiç sevmiyormuş ki bana sevgilerini belli etsinler. Sevmemişler beni. Sinan'la olan ilişkilerine bakarken çok iyi anlıyordum bunu. Mesela hiç gülmemiştiler benim yüzüme. Tebessüm bile oluşmamıştı babamın o ciddi surat ifadesinde. Bir kere bile oğlum dememişti bana. Gurur duyduğunu, arkamda olduğunu söylememişti hiç. O benim babam olmamıştı ki hiç bir zaman. O da, annem de aynı evde yaşadığım iki yabancıydı. Sinan gibi neyi sevdiğimi neyi sevmediğimi bilmiyorlardı. Neye üzülürüm, neye sevinirim bilmiyorlardı. Tanımadılar beni, tanımak da istemediler. Ben onlar için hep istenmeyen ve evde boşuna yer tutan sadece bir varlıktım. Neden yaptıklarını bilmiyordum, neden tüm hayatımı mahv ettiklerini anlamıyordum.

Küçücük çocuk ne yapmış olabilirdi ki?

İlk defa sokağa atıldığımda 7 yaşındaydım ben. Çok korkmuştum. Karanlık korkum da o zamandan başlamıştı zaten. Saatlerce kapının önünde durup anne diye yalvarmıştım. Beni içeri al diye saatlerce ağlamıştım ama o kapanan kapı bir daha yüzüme açılmayınca anlamıştım o kapının sonsuza kadar kapalı kalacağından.

Boğazımda ailemin bıraktığı asla geçmek bilmeyen acı bir yumru vardı. Yutkunsam da geçmiyordu bir türlü. Gözlerim dolup, boğazımdaki yumruyu daha da acı hale getirirken salonun  kapısının önünden ayrılıp dış kapıya doğru koştum. Kendimi dışarı atarken ne yapacağımı nereye gideceğimi hiç düşünmedim. Sadece beni mahv ettikleri evde başka bir çocuğu kahkahalarla güldürmeleri zoruma gitmişti. Kalmak istememiştim orada. Burnumu çekip sokağın sonundaki bakkaldan cebimdeki son parayla beni sarhoş etmeye yetecek kadar bira alırken sabah okula nasıl gideceğimi düşünmedim.

Büyük çınar ağacının altında sayını unuttuğum biramı içerken beynimin uyuştuğunu anlamıştım. Zar zor ayağa kalkıp sarsak adımlarla ayaklarım beni nereye götürürse oraya gitmeye başladım.

Önümdeki uzun binaya bakarken hiç düşünmeden apartamana girip asansöre attım kendimi. Vardığım katla inip bir yerlere çarparak bir kapının önünde durdum. Hayır, Ada'ya gelmemiştim bu sefer.

Ayaz'a gelmiştim.

O beni anlardı. Yaralarımı sarardı. Yıldızlı yarabandı yapıştırırdı hepsine. Sarardı kalbimi işte. Soğuk ellerimi ısıtıp, karanlık odaların ışığını açardı.

Ona  hocam diyemeyecek, ne olacağını düşünemeyecek kadar sarhoştum ve içimden nasıl geliyorsa öyle davranıyordum. Kapı ziline basıp pervaza yaslanırken gözümü kapattım. Bir kaç saniyenin ardından gözleri yarı açık, uykulu bir Ayaz çıktı karşıma. Bu şapşal haline güldüm.

HOCAM | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin