Bir kolu belimi sımsıkı sarmışken bir eliyle ise saçlarımı usulca okşuyordu.
Babamın sertçe çektiği saçları o şefkatle okşuyordu.
Beni alıştırıyordu. Sevilmeyin ne olduğunu bana öğretip, alıştırtıktan sonra beni bıraksa ne yapardım ben?
Beni bu kadar değerli hiss ettirtikten sonra hiç bir şey olmamış gibi yapsa ne olacaktım ben?Başka bir şey düşünmemeye çalışıp beni kolları arasında sakinleştirmesine, bir kez olsun şefkati hiss etmeme engel olmamaya çalıştım.
"Sana kahvaltı hazırlayayım, acıkmışsındır." Dedi yavaşca belimi okşarken.
Onaylamayan mırıltılar çıkarıp iyice ona sığınırken başımı göğsüne yasladım.
"Kalkma, istemiyorum kahvaltı falan."
"Bebeğim.." dedi fısıltıyla yapmamamı istermiş gibi.
Omuz silkip "İstemiyorum işte." Dedim huysuzca.
Ardından doğrulup "Gidiyorum ben." Dedim her zamanki gibi yaptığımı yapıp kaçmayı seçerken.
Hep onun evine geldiğimde sabah olur olmaz yanından gitmeye, zayıf halimi ondan saklamaya çalışıyordum. Neden yapıyordum bilmiyordum ama bu benim kendimi koruma mekanizmamdı.
Derin bir nefes alıp bıkmışlıkla yüzüme baktı. Ardından "Yoruyorsun beni," Dedi. Gerçekten de yorulmuş gibi çıkıyordu sesi.
"Yoruyorsam konuşmayın benimle o zaman, bırakın ne halim varsa göreyim." Yataktan kalkıp ayakta dikilirken gözlerine baktım.
"Yine mi siz!?"
"Evet, siz." Ne olmuştu bir anda anlamıyordum ama bu bendim işte. Dengesizin tekiydim. Benimle uğraşmak gerçekten zordu, kimse uğraşmıyordu da zaten.
"Serseri," O da yataktan kalkıp benimle karşı karşıya geldi.
"Artık birşeyleri konuşmamızın zamanı gelmedi mi sence de?" Bakışları derinleştiğinde nefesimi tutup, bakışlarımı kaçırdım.
Daha hazır değildim ki ben.
Oturduğumuz kahvaltı masasında elimdeki çatalla tabağımla oynarken ilk onun konuşmasını bekliyordum ama o tabağında olan zeytinleri kenara itmekle meşguldu. Kendimi tutamayıp "Zeytin sevmiyor musunuz?" Dedim merakla gözlerine bakarken.
Kafasını iki yana sallayıp "Neden bu kadar para veriyorlar buna anlamıyorum. Tadı çok kötü bence." Dedi yüzünü buruşturarak, memnuniyyetsiz bir şekilde önündeki gözleriyle aynı renk olan zeytinlere bakarken.
"Neden alıyorsunuz peki?" Sevmiyorsa ve para vermeyi anlamsız buluyorsa neden alıyordu ki?
"Sen seviyorsun diye."
Tüm düşüncelerim dediği cümleyle bir anda kesilip, bakışlarım değişirken kafamı kaldırıp gözlerime bakan siyahlara baktım.
"Masaya ilk oturduğun anda gözlerin zeytin arıyor. Ve bulunca, yüzündeki o sevinç ifadesi için milyonlar bile verebilirim,"
"Zeytin hiçbir şey benim için." Bir şey dememe izin vermeden asık yüzüyle karşısındaki tabağa bakmaya devam etti.
"Pişman olacaksınız," diye başladığımda zeytinlerle aynı renk olan gözlerini gözlerimle kesiştirdi. "Beni sevdiğiniz, bana değer verdiğiniz için pişman olacaksınız. Çünkü ben böyle hissleri bilmem, anlamam. Tüm ince haraketlerinizi karşılıksız bırakırım. "
"Biraz.....hoyrat severim. Alışamazsınız, sıkılırsınız."
"Sever misin?"
Tüm açıkladığım cümleler içerisinde tek takıldığı hoyrat sevmek sözüydü. Harika.