Merhaba, yazar notunu bir de yukarıya yazayım bakalım nasıl oluyor dedim :)
Keyifli okumalar efendim.
O tatlı yorumlarınızdan mahrum etmeyin beni. :)
Hanönü köyü, 250 nüfuslu bir yer. Halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlıyor. Köyün yönetimi, Hansoylu, ailesinin elinde. Köylü, aile bireylerine karşı çok saygılı. Öyle filmlerde ki gibi klasik bir ağalık sistemi yok. Köylü çalışıyor hakkını alıyor ama elbette belli bir hakimiyet olgusu var.
~~~~~~~~
Köye beni ulaştırması için bindiğim, babamdan daha yaşlı görünen dolmuşun, girintili yollardan geçerken parçalanıp kalmaması için dua ediyordum etrafı izlerken. Alabildiğine uzanan sarı deniz, gözlerimi zorluyor, vakit geçtikçe başımın dönmesine neden oluyordu.
Uzun bir yolculuğun sonunda köye vardığımda, öğle ezanı yankılanıyordu semada. Camiye yönelmiş cemaatin arasına karışıp, abdestimi tazeledim ve imamın arkasında namazımı eda ettim. Çok güzel bir sesi vardı imam efendinin. Namazın arkasından okuduğu aşırı dinlerken, cemaatle birlikte benimde gözlerim buğulanmıştı.
İnsanlar birer ikişer dağılırken ben caminin içini incelemeye başladım. Ahşap oymadan yapılan, müezzin mahfili ve minber, özenle yapılmış bir el işiydi. Kapının hemen girişinde biraz yüksekçe yapılmış alan, kütüphane ile birleşiyordu. Orayı hemen gözüme kestirmiştim. Küçük camdan içeri süzülen ışık huzmesi insanı huzura davet ediyordu adeta.
Caminin güzelliğiyle yaptığım meşk, arkamdan gelen tok sesle kesildi.
"Selamun Aleykum delikanlı."
"Ve aleykum selam" diyerek arkamı döndüğümde imam efendiyle yüz yüze geldim.
Tokalaşırken bir yandan da birbirimize isimlerimizi söyledik.
"Erdem."
"Abdullah."
"Hayırdır, hangi rüzgar attı seni buraya? Yabancısın belli ki?"
"Hayırlısı olur inşa'Allah Hocam. Öğretmen olarak atandım köy okuluna."
Öğretmen olduğumu duyduğunda, yüzünde güller açtı adeta. Koluma girip kapının sağ tarafındaki odasına götürdü.
"Hoş gelmişsin o zaman Öğretmenim. Ne kadar hoş gelmişsin hem de. Köyümüzün kuzuları yan köyün okuluna gitmekten bir hal olmuşlardı."
"Hoş bulduk Hocam" diyerek cevapladım adamı. Böylesi sıcak bir karşılama içime su serpmişti açıkçası.
Yaklaşık bir saat Abdullah Hoca ile sohbet ederek halleştik. Karnım tok dememe rağmen zorla bana yemek yedirdi. Yemeğin üstüne çay içmeden çıkılmaz diyerek iki bardak çayı da içirdiğinde, okuluma gitmek için yola çıktık.
Caminin biraz ilerisinde ki köy çeşmesini geçerken, aklıma izlediğim onlarca Yeşilçam filmi geldi. Ne aşklar yaşanırdı böylesi çeşmelerin başında. Genç kızlar genç erkeklere kaçamak bakışlar atardı. Bir gülümseme yayıldı dudağıma istemsiz.
Abdullah Hoca'nın "İşte okulun, Öğretmenim" diyen coşkulu sesiyle dikkatimi parmağının işaret ettiği yere çevirdim. İşte bunu beklemiyordum.
Derme çatma bir bina beklerken, önümde tek kat üzerine kurulmuş, yeni yapıldığı her halinden belli olan büyük bir yapı uzanıyordu.
"Hocam, ne kadar güzel bir okul bu böyle!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÂR'E SELAM DURANLAR
Короткий рассказÜç Adam, Üç acı, Üç aşk... İçlerindeki yaralar çaylarının rengine karışıp demlenecekti bu gece...