Yanağımda bir öpücükle uyandım. Gözüm açık değildi ama uyanıktım. Yorganı kafama kadar çektim ve "Annee" diye bağırdım. Bi ses "Anne mi?" dedi gülerek. Kim olduğunu anlamaya çalışırken yorganı kenara fırlattım ve gözlerimi açtım. "Lan senin burda ne işin var?!" dediğimde yüzünde değişik bir gülümseme vardı. "Annem görcek şimdi seni manyak!" dememle elini ağzına götürerek "şş" demesi bir oldu. Hemen bileğimden tuttu ve beni çekti. Kapıya doğru sürüklüyodu. "Nereye ya?!" dedim. Hiç tepki göstermeden devam etti. "Üstümde hala pijama var farkındaysan!" dedim ama yinede tepki vermedi. "Alperen sana diyorum" diye bağırdım sinirli bir ses tonuyla. Resmen beni biyerine takmıyordu. Şuna şükrediyorum; telefonsuz yaşam olmadığına inandığım için telefonum yanımdaydı. Kapıyı açtı ve spor ayakkabılarımı çıkartıp beni kapının önündeki ayakkabı dolabının üstüne oturttu. 'Noluyo lan' dedim içimden. Ayakkabılarımı giydirdi ve beni aşağı indirdi. Asansörün tuşuna bastı. Asansörü beklerken yüzüne baktım, hiçbir ifade yoktu. Asansör geldi ve bileğimden tutup asansörün içine çekti beni. Hiç konuşmuyordu. "Nereye?" dedim ve beni takmadı bile. Zemin kata geldik ve asansörün kapısı açıldı. Bileğimi tuttu ama bu sefer daha sıkı. Binanın hemen önünde Mercedes E350 vardı. Ama Alperen Mercedes'i geçip arka tarafında kalan Porsche Carrera'nın kapısını açtı. Kafam iyice karışmıştı. Arabaya bindim ve Alpeen arabanın etrafından dolanıp şoför koltuğuna oturdu. Pijamalı Porsche'a biniyordum. Şaka gibi ya! Enazından üstümü değiştirmeme izin verebilirdi. Arabayı çalıştırdı. Radyoda 'She Bad' çalıyodu. Bian gaza gelip kafamı sallamaya başladım ve Alperen yine ifadesiz bir suratla radyoyu kapattı. "Ya ama ben o şarkıyı çok seviyorum!" dedim ve elimi 'on-off' tuşuna uzattım. Uzatmamla Alperen'in elime vurması bir oldu. Her ne kadar sert vurmasada "Aauv" diye bağırdım. Kafasını yola çevirdi ve hiç tepki vermeden devam etti. Nereye gittiğimiz hakkında hala hiçbir fikrim yoktu. Telefonu çaldı ve açtığında "Hazır mı?" dedi cool sesiyle. Her ne kadar umursamıyomuşum gibi yapsamda ne konuştuğunu çok merak ediyodum. Sanırım benide ilgilendiren bi konuydu. "Tamam" diyip telefonu kapattı. Arabanın ibresine baktım ve gerçekten çok hızlıydık. İlerdeki ışıklarda kırmızı yandı ve Alperen hiç takmadan arabaların arasından makas attı. Cidden ona acıyodum çünkü ceza parası fazla gelicekti. Aslında Iphone 6'sı ve Porsche'u olan birinin ceza parasını umursayacağını sanmıyorum. "Liva, Caner ve Mert nerde?" dedim ve sonunda cevap verdi. "Niye onları soruyorsun ki?" kıskançlığı yüzünden belli oluyordu. "Niye sormıyım ki sonuçta en iyi arkadaşlarım onlarla takılıyor" dediğimde sinirlice derin bir nefes aldıp verdi."Yağmur, İrem ve Sıla için sordum" dedim ama hala sinirliydi. "Peki nereye gidiyoruz?" dedim belki cevap verir diye. Tabii ki vermedi. Offlayıp camdan baktım ve Yağmur'un evinin önünde olduğumuzu farkettim. Alperen arabayı durdurdu, kapıyı açarken "İn" dedi sertçe. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kapıyı açtım ve arabadan indim. Alperen hızlı adımlarla binaya doğru ilerliyordu. Koşup ona yetiştim. Zile bastı ve Yağmur'un annesi "Kimo?" dedi. Alperen'le ben aynı anda "Been" dedik. Semra Teyze "İsmini söyle yavrum" dedi. Alperen tam konuşmak için ağzını açarken elimle ağzını kapatıp "Benim Semra Teyze, Alara" dedim. "Aa hoşgeldin Alara gel yukarı çık. Ama Yağmur uyuyor" dedi. "Sorun değil Semra Teyze biz y-yani ben uyandırırım" dedim ve dudağımı ısırdım. Alperen kapıyı ittirdi ve yukarı çıktık. Kapı aralıktı Alperen hemen içeri daldı ve Yağmur'un odasına gitti. Ben orda Semra Teyze öğrencek diye üç buçuk atıyorum şunu rahatlığına bak ya! Allah'tan Semra Teyze bulaşık yıkıyordu ve görmedi. Bende hemen Yağmur'un odasına gittim. Gittiğimde ne göriyim! "Aman Tanrım!" Liva ve Yağmur hayvanca uyuyor ve Alperen'de bunları uyandırmaya çalışıyor. Hemen Yağmur'un dolabını açtım ve karıştırmaya başladım. Doğru düzgün hiçbir şey yoktu. Hergün ne giyiyor ya bu kız. Topaç olmuş kıyafetlerin arasından Yağmur'un meşhur mor hırkasını buldum. Hırkayı üstüme üstüme geçirirken arkama baktım. Liva hortlamış, sarı ve düz saçlarını düzeltmeye çalışıyordu, Yağmur ise hala uyuyodu. Hemen yanına gidip kafasına bi tane geçirdim."Laaun" diye bağırdı. "Kes sesini, kalk ve hemen giyin!" dedim. Offlayarak kalktı ve dolabına yöneldi. Topaçın içinden bikaç parça kıyafet çıkardı ve "Heey" diye bağırdı. Arkasını döndü ve tüm odayı süzdü. Gözleri üstümde takılı kaldı. "Ya sen tam bi boksun yaa. Ver hemen onu bana" üstüme doğru gelirken "Git başka bişey bul" dedim. Dolaba gittiğinde Alperen'de bir yandan Liva'yı azarlıyordu. Sonunda ikiside hazırdı. Anlamadığım şey ise Semra Teyze bu olanlara nasıl izin veriyordu. Belkide bilmiyordur. Alperen ve Liva'yı Semra Teyze görmesin diye önden yolladık ve selam verip çıktık. Arabaya bindik. Ben öne Yağmur benim arkama bindi, Liva'da onun yanına. Alperen arabayı çalıştırdı. Ben telefonumu çıkardım ve Yağmur'a mesaj attım: 'Nereye gidiyoz lan?' Yağmur'a mesajın gelmesiyle çevrimiçi olması bir oldu. 'Bende sen biliyosun sanmıştım' yazdı, cevap yazmadım. Sonra Liva, Alperen'e "Hazır mı?" dedi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, Alperen "hıhı" dedi ve Yağmur'la aynı anda "Ney?" dedi. Nasıl oldu anlamadım planlamamıştık. Alperen kısa bir süre bana baktı, bende ona. Liva "Görürsünüz" dedi sırıtarak. Alperen bianda "Kes sesini Liva herşeyi boka çeviriyosun!" dedi sinirlice. Liva'nın yüzündeki sırıtış bianda soldu. Yağmur'a tekrar mesaj attım: 'Neler oluyo bi fikrin var mı?' Yağmur cevabı yazarken Alperen telefonu elimden aldı. Lanet. Bir yandan mesajları okuyorken bir yandan araba sürüyordu. Telefonun kilit tuşuna bastı ve cebine koydu. Yola odaklandı, ibreye baktım ve sinirlenince arabayı hızlı sürdüğünün farkına vardım. Bianda yavaşladı ve bir villanın önüne çekti. Çok büyük ve gösterişli bir villaydı. Alperen villanın kapısına yaklaşınca sırıtmaya başlıyordu. Elimi tuttu. Liva zili çaldı. İçeride kapıyı açmak için kapışan Caner ve Mert'in sesini duyabiliyordum, şapşikler. Caner nefes nefese siyah saçlarını okşarken kapıyı açtı ve hemen ardından Mert geldi, saçlarını yeni bir çılgın renge boyatmış. Yağmur, Mert'in saçlarını karıştırken "Mor mu?" dedi gülerek. Liva'nın kıskandığını yüzünden görebiliyordum. İçeri geçtik, Alperen ve Liva şapşik gibi sırıtıyorlardı. Meğersem Alperen'in arabadaki 'ağır abi' tavırları oyunmuş. Biraz yürüdükten sonra kapısı kapalı bir odanın önünde durduk. Alperen gözlerimi kapattı, sanırım Liva'da Yağmur'un gözlerini kapattı. Gözlerim kapalıydı sonuçta. Birisi kapıyı açtı. Alperen beni yönlendiriyordu. Durduk ve gözümü açtım. Yanımda Yağmur, önümde koca bir masa ve üstünde bisürü çeşit yemek. Gerçekten şaşırdım, bu dörtlünün bu kadar yetenekli olması. Masaya oturduk, herşey güzel gözüküyordu. Caner ve Mert, İem ve Sıla'nın yanına gideceğini söyledi. Koca evde sadece dört kişi kalmıştık. Liva servis için kalktı ve Yağmur'un tabağını aldı. Daha önce hiç görmediğim bir yemeği tabağa koydu. Bana sorarsanız onların uydurduğu bir yemek. Yağmur iğrenircesine Liva'nın koyduğu yemeğe bakıyordu. Yağmur'un o tipini görünce kahkaha attım. Üçüde bana 'napıyo bu mal' bakışı attı. Susmaya çalıştım ama Yağmur'un o tipini hatırlayınca kıkırdıyordum. Liva tabağı Yağmur'un önüne koyduğunda kusasım geldi. Benimkini alırken "Sağol ben istemiyorum" dedim kibarca. Beni takmadan yemegi önüme koydu. Liva görmüyorken Yağmur bana iğrençliği simge eden hareketler yaptı. İkimizde güldük. Alperen ve Liva ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Liva, Alperen'e ve kendinede koyduktan sonra oturdu. Yemeği yememek için bahane ararken bir yandan yemeği karıştırıyordum. İçine ne bulursa atmışlar. "Iyy saçç" diye bağırdım. Bir bu eksikti yemin ediyorum. Evde bütün sesim yankılandı. Saçı elimle o vıcık vıcık yemeğin içinden çıkardım. 5-6 santim boyunda, kıvırcık, açık kahverengiydi. Alperen'e baktığımda masum bir ifadeyle bana bakıyordu. Saçı tabağa geri koyup tabağı ittirdim, Liva tabağımı aldı. Ve sonunda bildiğim bir yemek 'patates püresi'. Keşke bide patates püresine benzese. Yağmur diğer yemeğe boş boş bakıyordu. Hemen tabağını önünden alıp Liva'ya uzattım. Yağmur sessizce "oh be" dedi. Yağmur'ada patates püresi koydu ve uzatırken tabak elinden kaydı 'şlap' patates püresinin hepsi Yağmur'un suratında. Alperen'le ben gülmekten yerlere yatarken, Yağmur "Ooff" diye bağırdı. Biz sakinleşmeye çalışırken Liva, Yağmur'un suratındaki püreyi temizlemeye çalışıyordu. Hala kıkırdarken Liva'ya "bırak bırak" dedim. Yağmurun kolundan çekiştirdim. Tuvaletin yerini bilmiyordum, bü yüzden doğaçlama yapıcaktım. Koridordaki ilk kapıyı açtım. Sanırım Liva'nın odasıydı. Duvarlar mavi renkti ve Yağmur'un fotoğrafları vardı. Yağmur'un ağzı açık kaldı. Hemen kapıyı kapatıp ikinci kapıya yöneldim. Misafir odasına benziyordu, sade ve topluydu. Kapıyı kapattım. Üçüncü kapının tuvalet olmasını umuyordum. Kapıyı açmamla "lanet olsun" demem bir oldu. Duvarlar kırmızı renkti ve benim büyük boy bir fotoğrafım vardı. Sapıklar lan bunlar! Bizimle yatıp bizimle kalkıyorlardı. Bu çok utanç verici. Hemen odadan çıkıp kapıyı sertçe kapattım. Dördüncü kapıyı açtığımda "sonunda" dedim. Yağmur yüzünü yıkarken bende diğer odalara bi göz attım. Beşinci odada duvarlar rengarenkti ve birinin fotoğrafı felan yoktu. Etrafa biraz baktım ve oyuncak rengarenk saçlı birkaç adam gördüm. Mert'in odası.Sonra gözüm tavandaki resme takıldı. Tüm tavanı kaplayan bir Sıla resmi. Şok içinde kapıyı kapattım. Altıncı ve son odaya giderken Yağmur arkamdan "Lan nereye?" dedi sessizce. Elimle 'gel' işareti yaptım ve altıncı odaya daldık. Heryer odundu yani ahşap. Şapşikler resmen kişiliklerine göre yaptırmışlar odalarını. "Caner'dende anca bu beklenir" dedim gülerek. Alperen'lerin yanına döndük ve koltuklara oturduk. Koltuklar taş gibiydi kıçımız kırıldı resmen. Alperen'in olmadığını farkettim. Liva'ya "Alperen nerde?" dedim ve Alperen elinde kahve tepsisiyle içeri girdi. Kahve tepsisini önüme uzattı. Kahveden nefret ederim ama Alperen'in kırılmaması için aldım. Alperen tepsiyi Yağmur'un önüne uzattığında Yağmur yüzünü ekşitti. Onunda kahveden nefrettiğini biliyordum ama yapacak birşey yok. Alperen tepsiyle Liva'ya doğru giderken halının katlanmış yerine takıldı, yere yapışıcakken toparladı. Yağmur'la bir 'oh' çektik. Bir tane daha sakarlığa hazır değildik. Kahveden bir yudum aldım, almamla tükürmem bir oldu. Tadı berbattı. Resmen içine kaşıklarca tuz atmışlar. Kahveyi hemen önümdeki sehpaya bırakıp tuvalete koştum. Kaçıncı kapıydı lanet olsun. Dördüncü kapıya daldım, hemen azımı çalkaladım. Hemen ardımdan Yağmur geldi. Oda ağzını çalkaladı. İçeri döndüğümüzde Liva, Alperen'e "Mal nasıl şeker yerine tuz katabiliyorsun?!" dedi. Alperen'de "Sende şekerle tuzu yan yana koymasaydın!" dedi. Sesleri tüm evde yankılanıyordu. Bizim geldiğimizi gördüklerinde ikisininde yüzünde şapşal bir gülümseme oluştu. Liva, Yağmur'a "Gel aşkım" dediğinde Yağmur yüzünü ekşitti ve "Iyy aşkım mı vıcık vıcık" dedi. Liva gözlerini devirerek "Gel Yağmur" dedi. Alperen'de bana "Gel aşkım" dedi ve ben "Geldim aşkım" dedim sırıtarak. Yağmur yüzünü ekşitti. Bir süre sonra herkesin telefonu elindeydi ama benimki hala Alperen'deydi. Elimi uzatıp "Telefon" dedim. Telefonu açtığımda İrem ve Sıla'dan 74 cevapsız arama, 94 mesaj, 56 sesli mesaj. Ağzım birkaç saniye açık kaldı. Telefon çok kasıyordu, hemen Alperen'in telefonunu elinden alıp İrem'i aradım. Daha bi kere bile çalmadan açtı "Niye açmıyosun lan telefonu seni kaç kez aradım haberin var mı?!" yüzümü ekşittim. "Biliyorum, sayenizde telefonum pert" gözlerimi devirdim. "Neyse gelmek üzereyiz haberin olsun" dedi ve telefonu tam kapatıcakken "İreem! Gelirken bişeyler alın yalvarıyorum. Yoksa hepimiz burda ölüp gidicez" dedim kendimi acındırarak. "Tamam tamam" dedi nazikçe. Yarım saat sonra kapı çaldı ve Liva kapıya koşarken bianda yere yapıştı. Yağmur'la aynı anda ayağa kalktık. Yağmur, yerde kıvranan Liva'nın yanına gitti bende kapıya. Kapıyı açtığımda herkesin elinde ikişer poşet hamburger. Ben şok geçirirken herkes içeri daldı. Mert ve Sıla direk masaya oturdu ve hamburgerlere daldılar. İrem'in elinden poşetleri alıp masaya koydum ve benim istediğim hamburgeri aramaya başladım 'bigking extra'. İrem'e bağırdım "Lan benim hamburgerim nerde?!". İrem "Orda bi yerdedir heralde" dedi masumca. Poşetlerde istediğim hamburgerin olmadığını anlayınca elime gelen iki hamburgeri aldım ve birini Alperen'e fırlattım. Tabii ki tutamadı. Yere düşen hamburgeri aldı ve yemeye başladı. Ben hamburgerin paketini bile açmamışken Alperen kendi hamburgerinde bir diş ısırttırdı. Tadı güzeldi ama bişey eksikti. "Kolaa" sesim tüm evde yankılandı. Kimse takmayınca kalkıp kendim almak zorunda kaldım. Buz dolabını açtım sadece 2.5 litrelik kola vardı. Kolayı alıp yerime oturdum. Kapağını açıp kafama diktim. Yağmur ağzı dolu bir şekilde "Hoyvon" dedi, ardından Liva "İnsan bizede verir" dedi atarlanarak. Hiç takmadan içmeye devam ederken Alperen kolayı elimden aldı ve kafasına dikti. Saate baktım, saat gece ikiydi. Sıla ve Mert ayalta uyuyorlardı. Onları yataklatına yolladıktan sonra Liva ve Yağmur'un saatlerdir telefonla uğraştığını farkettim. "Mallar isterseniz bi ara Dünyaya dönün!" Yağmur hiçbirşeyden haberi yokmuş gibi "Ha?" dedi. Caner ve İrem dışarı çıkacağını söylediler. Sonra salona geçtik. Yağmur arkamdan koşarken "Alaraa" diye bağırdı. "Ne lan ne" dememle telefonunu bana çevirdi ve Allahım sen neler yaratıyon "Off o ne ya çoçuk kastan oluşuyoo" dedim ve sesim yankılandı. Alperen ve Liva kıskanç bir şekilde bize bakıyordu. Sonra Alperen'in yanına gidip ona sıkıca sarıldım "Tabii ki senden başka birini sevmiyorum" Alperen de bana sarılarak "Yalan söleme" dedi sırıtarak. Yağmur "Umarım sana sarılcağımı sanmıyosundur vıcık vıcık" dedi, "Yazık lan çocuğa git sarıl" dedim sertçe. "Tamam ama sadece bir kere" dedi sarılırken. Kapı çaldı, Liva bakmaya giderken "Otur şuraya yine bişey olcak" dedim. Kapıyı açtım, açmamla Caner'in bana ağlayarak sarılması bir oldu. Bende şaşkınlık içerisinde ona sarıldım. Alperen "Noldu?" dedi kıskanç bir şekilde. Caner'in ağlamaktan ne dediği anlaşılmıyordu. "Orom bono sovmodoğono soylodo. Sonrodo çokop gotto" Alperen kıskançlıktan Caner'ın omzundan tutup "Kendine gel" dedi. Aceleyle Mert'in odasına gittim ve kapıyı açtım. Mert bikaçtane yastığa sarılarak yatıyordu. "Al işte olacağı buydu!" dedim seslice. Herkes odaya daldı ve Yağmur "Böyle insanlardan böyle şeyler beklenir zaten, anlamıyorum onlarla niye arkadaşız" dedi sinirlice. Hemen salona geçtim ve telefonumu aldım. İrem'e mesaj attım, tahmin ettiğim gibi engellemişti. Diğerleri geldiğinde ne olduğunu sormak istemezken "Gittiler" dedim sinirlice. Caner'i unuttuğumuzu fark ettiğimde "Caner?" dedim. Herkes aramaya başladı, bende Caner'in odasına daldım. Yatağına yüz üstü yatmış ağlıyordu. Sakince konuşabilmek için kapıyı kapattım ve yanına oturdum. "Bak yapma böyle, hayat devam ediyo. Daha karşına çok kişi çıkacak" dediğimde biraz daha sakinleşti. Oturdu ve bana sarıldı. Daha fazla üzülmemesi için bende sarıldım. Tam bu sırada Alperen içeri girdi. Bizi görünce kapıyı sinirli bir şekilde çarptı ve gitti. Caner'i bırakıp hemen peşinden koştum. "Ya Alperen, bak Caner çok kötü durumda kıskançlığın sırası değil" dedim arkasından bağırarak. Takmadı bile sinirli olduğu belliydi. Odasına girdi ve kapıyı kitledi. "Alperen açar mısın şu kapıyı!" dedim kapıya vurarken. Cevap vermeyince "Sen bilirsin. Açana kadar burdayım" dedim ve yere oturdum. Yağmur koridorun başından "Niye yerde oturuyon mal?" diye bağırdı. "Sus lan" dedim sinirlice. Sonra aklıma odaların kilitlerinin aynı olabileceği geldi. Hemen misafir odasının anahtarını aldım ve kapıyı açtım. Odayı süzdüm ama Alperen yoktu. Cam açıktı, Allah'ım iyice kafayı yedi bu! Camdan sarktım, Alperen yerde kıvranıyordu "Bileğiim" diye bağırdı. Bir metrelik yerden atlıyo ve bileğini incitiyor, beceriksiz! Camdan atladım kalkması için koluna girdim. "Yapma" dedi, canının acıdığı belliydi. Yardım için Liva'yı çağırdım. Bikaç saniye sonra camdan kafasını çıkardı ve "Ne" dedi. "Mal yardım et" dedim ciddi bir şekilde. Camdan aşağı indi ve Alperen'in diğer koluna girdi. İlk deneyişte kaldıramadık. Ee tabii kas yığını olunca. İkinci seferde zor olsada başardık. Yatağına yatırdıktan sonra mutfaktan ilk yardım çantasını aldım. Geldiğimde uyuya kalmıştı, yavaşça bileğini sardım. Bende uyumak istiyorum artık bu kadar olayın üstüne! Caner ve Mert'i kontrol ettikten sonra Liva'nın odasına daldım. Yağmur'la beraber koltukta oturuyorlardı, geldiğimi bile farketmediler. Yağmur'a bakarak "Nerde uyıycan?" dedim. Telefondan kafasını kaldırdı ve "Ha?" dedi. "Mal nerde uyıycan?" dedim daha sesli. Yağmur'un cevap vermesine izin vermeden "Tabii ki benim yanımda" dedi Liva. "Of ne bok yerseniz yiyin, ben Alperen'in yanında uyıycam. İlgiye iytiyacı var"dedim gülerek. Alperen'in odasına döndüm ve yanına uzandım. Onun o tatlı kokusuyla uykuya daldım...