Otto karışık bir sabaha uyanmıştı. Kaldıkları odanın dışından gelen sesler ve tartışmalara başta bir anlam veremedi. Sonradan sinirli bir şekilde odaya giren abisinin neden sinirden kıpkırmızı olduğunu da anlayamadı. Abisi sakinleşene kadar soru sormamaya karar verdi. Babası ve annesi ortalıklarda yoklardı. Muhtemelen av öncesi lord ve leydilerle konuşmalar yapılıyordu. Hobert, Otto'ya döndü. Onun orada olduğunu sonunda hatırlamış gibiydi.
"Bir şey mi oldu?" Otto'nun sorusu üzerine Hobert sıkıntılı bir nefes verdi.
"Nerede ne konuşacağını bilmeyen aşağı insanlarla uğraşmak zorunda kaldım o kadar. Önemli bir şey değil merak etme."
Otto, Hobert'ın sözlerinden kendisiyle alakalı bir şeyler olduğunu anlamıştı. Dün akşam prensle birlikte salona girmesi ardından kralın yanına gitmeleri, bunların hepsi çok fazla dikkat çekmiş olmalıydı. Menzilin dedikoducu aileleri bazı şeylerden rahatsız olmuş olabilirdi.
Hobert sönmekte olan şöminenin cılız ateşine dalmıştı. Otto tüm bu dedikodu ve baskının içinde babasının ne tepki verdiğini merak ediyordu. Akşam kralın yanından ayrıldıktan sonra Otto ve Hobert daha erken odaya gelmişlerdi. Otto bir süre uyumayıp babasını beklemiş ama sonunda uykuya direnememişti. Hobert'a durumu sormak istese de bu konuyu direkt babasının gözlerinin içine bakarak da konuşmak istiyordu.
"Hazırlanmamız gerekiyor," dedi Hobert ayağa kalkarak.
"Tam olarak ne oldu abi?"
Hobert bıkkın bir bakışla Otto'nun gözlerinin içine baktı. "Bazıları küçük bir çocuğun fikrine uyup menzil lordları arasındaki bağı zayıflattığımızı öne sürmüşler. Bu beni de babamı da çileden çıkardı. Kendi kalelerinde her an konuştukları casusluk, hainlik gibi meseleler biraz açıktan konuşulunca rahatsız olmuşlar. Kaldı ki son yağmacı baskınından sonra üç haftadır herhangi bir güvenlik sorunu da yaşanmadı. Demek ki gerçekten ortada bir şeyler varmış."
"Onlara yağmacıların Beesbury hanesini öne attıklarını söyleyebilirdin. Ortalığı karıştıran başka bir durum var."
"İşleri daha fazla karıştırmak istemedim. Kralın Şehrindeki vazifelerimiz bitince bu konuya daha fazla vakit ayıracağım."
"Babam ne diyor?"
Hobert neden bunu sordun ki der gibi anlamsız bir bakış attı. "Bunu diyenlerin yanında elbetteki benimle aynı görüşteydi ama sonrasında..."
"Sonrasında?" Otto'nun gözlerinde büyüyen merakla karışık hayal kırıklığı Hobert'ın duygularını karmakarışık etti. Babasıyla küçük kardeşi arasında sürekli kalmaktan nefret ediyordu.
"Bildiğin şeyler Otto."
Otto'nun içinde bir şeyler kırılmıştı ve bu gözlerindeki buğudan oldukça belli oluyordu. Abisine hiçbir şey demedi. Arkasını dönüp kıyafetlerini ayarlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİNCİ OĞUL | HOUSE HİGHTOWER
FanfictionBir ikinci oğul en fazla ne kadar ileriye gidebilirdi? Gururlarıyla Hightower Ailesinin nispeten pek de becerikli olmayan ikinci oğullarının adını kendisinin yüceltmesinin hikayesi.